DIŞ POLİTİKAEKONOMİ-POLİTİKATARİH

ABD’nin savaş hesabı?_ Roger HARRIS_ Counterpunch’tan BirGün Çeviri_ BirGün Gazetesi, 18 Mart 2022

ABD’nin savaş hesabı

Roger HARRIS*

*Task Force on the Americas örgütünün yöneticisi.

Counterpunch’tan BirGün Çeviri Kolektifi tarafından çevrildi.

BirGün Gazetesi, 18 Mart 2022

https://www.birgun.net/haber/abd-nin-savas-hesabi-380928

Ukrayna savaşının Rusya’nın işgaliyle başladığını düşünmek, bu savaşın başlangıç noktasının 2014’te Ukrayna’daki ABD güdümlü darbe olduğu değerlendirmesinden çok farklı çıkarımlara yol açar. Yerli halk ayaklanması unsurlarını muhteva eden bu darbe, jeopolitik çıkarlar doğrultusunda dış güçler tarafından kullanılmıştı. Bu savaşın 24 Şubat’ta başladığını söylemek, 2. Dünya Savaşının ABD ve müttefiklerinin Temmuz 1944’te “bağımsız” ve “demokratik” Vichy Fransa’sına karşı Normandiya’yı “işgal etmesiyle” başladığını ileri sürmek gibidir. Vichy hükümetinin Nazilerin kuklası olduğunu, müzakere imkânlarının uzun süredir reddedildiğini, savaşın uzun yıllardır sürdüğünü ve Nazileri durdurmak adına tek seçeneğin askeri olduğunu görmezden mi gelelim!

ABD’nin Emperyal Ordusu

NATO, ABD imparatorluğunun hizmetinde bir ordu olarak anlaşılmalı. NATO’yu nominal olarak bağımsız varlıkların ittifakı olarak görmek, bu örgütün ABD dış politikasının “tam spektrumlu hakimiyet” olarak ilan ettiği, dünya hâkimiyeti arzusunun bir aracı olarak komuta edildiği bilgisinin üstünü örtmeye yarar. İttifak üyeleri, ABD savaş ekipmanlarını alıp yurttaşlarını asker olarak pazarlayarak bu komuta merkezinin altındaki ordulara tam anlamıyla entegre olmaktadır.

Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve birinci soğuk savaşın sözüm ona sona ermesinin ardından dağıtılması gereken NATO, tam tersi yönde bir sürece girerek, eski SSCB cumhuriyet ve müttefiklerinden 14 yeni üyeyi bünyesine ekleyerek Rusya Federasyonu’nun sınırlarına doğru, doğuya yöneldi. 2014 darbesinden önce bile, ABD’nin 2006 yılında Ukrayna’yı NATO’ya çekme kararı Rusya’ya yönelik varoluşsal bir tehdit oluşturmuştu. Uluslararası ilişkiler uzmanı John Mearsheimer ‘a göre ABD tarafından silahlandırılmış Ukrayna, Rusya için bir kırmızı çizgiyi geçerek 2021 Aralık ayına kadar NATO’nun de facto üyesi haline gelmişti. Mearsheimer, “Bugün yaşananlarda Batı’nın temel bir sorumluluğu olduğu” düşüncesinde.

BM’de 2 Mart’ta konuşan Venezuela temsilcisi, Minsk Protokolünün ABD’nin teşvikiyle ihlal edilmesini bugün Ukrayna’da yaşanan krizin öncüsü olarak tanımladı. Ukrayna’da 2014 darbesinden sonra, “ateşkes, ön cepheden ağır silahların çıkartılması, savaş mahkûmlarının serbest bırakılması, Donbas’ın belli bölgelerine özerklik veren anayasal reformlar yapılması ve Ukrayna hükümetine sınır olan devletin kontrolünün restore edilmesi” gibi düzenlemeler getiren Minsk Protokolü, barışın tesis edilmesine yönelik bir adımdı. Moskova, Kiev ve doğudaki ayrılıkçılar bu anlaşmaya taraf oldular.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov İngiliz mevkidaşıyla yaptığı toplantıda, işgalin ardından Batı ittifakıyla yapılan müzakereleri Rusya’nın sağırlarla dilsizler olarak algıladığını belirtmişti. Rusya’ya yönelik ABD güdümlü yaptırımların ilan edilmesinin ardından ise Dışişleri Bakanlığı geri dönüşü olmayan bir noktaya gelindiğini duyurdu. Bu tür yaptırımlar bomba kadar ölümcül bir savaş şeklidir.

Savaşın ABD için iyi yanı

Savaş, iç politikadaki düşük profilli performansı nedeniyle popülaritesi azalan Joe Biden için harika bir gündem saptırma aracıydı. ABD imparatorluğunun savaştan kazanacak çok şeyi vardı: ABD hakimiyeti altında NATO’nun birliğini sağlamlaştıracak, Rusya’nın Avrupa enerji pazarında ekonomik rekabet gücünü azaltacak, ABD’nin savaş bütçesinin arttırılmasını meşrulaştıracak ve NATO vasallarına savaş malzemesi satışını tesis edecekti. NATO, Rusya’nın yanındaki sınır ülkelerde kurulacak tesisler ve silah yardımı için bir trilyon dolar aktardı ve bu güne kadar Ukrayna’ya ölümcül silahlar göndermeye devam ediyor. Ukrayna Neo-Nazi örgütü C14’ün liderinin YouTube’da söylediği gibi: “Bu kadar silah bize, bazılarının dediği gibi ‘Batı bize yardım ettiğinden’ ya da bu bizim için en iyisi olduğundan değil, Batı’nın bize verdiği görevleri yerine getirdiğimizden veriliyor. Eğleniyoruz, öldürürken eğleniyoruz.”

Darbeden bu yana geçen 8 yılda, doğu Ukrayna’nın Donbass bölgesinde etnik Ruslar ve Ukrayna’nın düzenli ordusu/sağcı milisler arasındaki savaşta 14 binden fazla insan yaşamını yitirdi. Büyük oranda etnik Rusların yaşadığı Donbas’ın kuşatılmış anklavlarında ilan edilen Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri Ukrayna’dan ayrıldı ve 21 Şubat’ta Rusya tarafından tanındı.

Yarı devlet organı sayılabilecek (yüzde 80’den fazlası hükümet tarafından finanse ediliyor) Rand Corporation’ın ABD ve müttefikleri için hazırladığı el kitabında şöyle ifade ediliyor: “Rusya’nın ekonomisini, silahlı güçlerini ve rejimin yurt içinde ve yurtdışındaki politik duruşunu baskılamak –yıpratmak ve dengesini bozmak- için ekonomik, politik ve askeri alanlar arayışında olunmalı”.

Batılı kaynaklara göre çatışmanın Rusya Federasyonu için tahrip edici sonuçları olabilir. ABD Milli Güvenlik Konseyi Batı Yarımküre kıdemli yöneticisi Juan S. González’e göre, Rusya’ya yönelik yaptırımlar, ABD için bir bonus olarak, Washington’ın rejim değişikliği için hedef haline getirdiği Küba, Venezuela ve Nikaragua’yı yıpratmayı “kasten” amaçlıyor. Ve elbette Ukrayna’da yaşayan hiçbir kimlik için savaşın bir kazancı yok. Rusya’nın elinde kendini savunmak için ne gibi başka seçenekleri olduğunu tahmin etmek zor, ancak bu seçenekler kesinlikle zayıf. Bazıları Rusya’nın tepkisine katılmasa bile, ABD’nin devamlı saldırgan durumda olduğu konusunda açık ve net olunmalı. Politika Çalışmaları Enstitüsünden Phyllis Bennis, bu savaşı ABD’nin provoke ettiğini ileri sürüyor.

Rusya’yı koparmak

Rusya’nın Avrupa’nın geri kalanıyla barışçıl bir şekilde entegrasyonu ABD imparatorluğu için büyük bir tehdit olacaktır. Birleşik veya hatta dost bir Avrupa bile ABD hegemonyasının tam anlamıyla sonu anlamına gelebilir. Avrupa’nın birleşmesinden kaçınılmasının arkasındaki uzun erimli jeopolitik hedef, ABD dış politikasının kıtadaki temel hedefi olabilir. Avrupa’da barış olsa ve Rusya Almanya, Fransa ve İtalya ile ortak hareket etse, “ABD’nin stratejik çıkarları” ne olur? Rusya’yı da kapsayan potansiyel olarak daha bağımsız bir Avrupa, ABD güdümlü Atlantik projesine meydan okur.

Rus doğal gazını Baltık Denizin altından borularla direk olarak Almanya’ya getirecek Kuzey Akım 2 projesine ABD’nin gösterdiği aşırı husumet ABD’li LNG tedarikçilerini destekleyen dar ekonomik çıkarların ötesine geçmiştir. Rusya’yı Avrupa’nın geri kalanından koparmak ABD emperyal projesi için büyük bir zafer olur.

Rusya, Ukrayna ile 1426 millik bir sınırı paylaşıyor ve bu bölgeyi kendi ulusal güvenliği açısından hayati bir güvenlik alanı içerisinde değerlendiriyor. Ukrayna’dan 5705 mil uzakta olan ABD, dünyayı kendi etki alanı olarak değerlendiriyor. Açıktır ki, bir çıkar çatışması söz konusu. Güncel jeopolitik dinamik, Lenin’in 1916’da o zamanlar “emperyalistler arası rekabet” olarak karakterize olan “Kapitalizmin Son Aşaması Emperyalizm”de tanımladığı şeyden doğru evrildi. Bu kuram, tek süper gücün (Avrupa Birliği, İngilizler ve Japonlar küçük ortaklar) hakim olduğu günümüz dünyasını anlamak için tam olarak yeterli değil. Ulusal sermaye merkezleri rekabet etmeye devam ediyor. Ancak bu rekabete, militan bir şekilde dayatılan tek kutuplu pax Amricana hükmediyor.

Yüzlerce yabancı askeri üssüyle, dünyanın rezerv para birimine sahip, dünya çapında SWIFT ödemeleri ve işlemleri sisteminin kontrolü elinde bulunduran tek bir süper güç bulunuyor. Bu çatışmayı rekabet halindeki kapitalistlerin çatışması olarak görmek imparatorluk bağlamını görünmez hale getirir. Ayrıca, şu anki durum iki emperyalist kampın çatışması olarak anlaşılsa bile, taraf tutmayı imkânsız kılmaz. Kuşkusuz ki, 2. Dünya Savaşı emperyalistler arası bir savaştı, ancak bu, solcuları Mihver devletler kutbuna karşı çıkarak müttefikleri desteklemekten alıkoymadı. ABD ise sadece Ukrayna’da değil, aynı zamanda Tayvan’da, Afrika’da ve başka yerlerde her zamankinden daha saldırgan bir şekilde ortalığı karıştırıyor.

Bu mücadelede yer alan güçler asimetrik. Rusya ve ABD, karşılaştırılabilir nükleer cephaneliğe sahip olabilir, ancak Rusya’nın Kuzey Amerika’da hiçbir üssü yokken ABD’nin Avrupa’da en az altı nükleer ve birçok da konvansiyonel üssü var. ABD askeri bütçesinden, Rusya’nınkinin 11.9 katı büyüklüğünde olan Washington’un NATO’daki müttefiklerinin savaş bütçelerinden bahsetmiyorum bile. Benzer şekilde, ABD ekonomisi de Rusya’nın 12,5 katı büyüklüğündedir. Fortune 500’ün ilan ettiği en büyük uluslararası şirketlerinden sadece dördü Rus, 122 ise ABD’lidir. Rusya’nın iş gücü verimliliği ABD’nin sadece yüzde 36’sı kadar. Finans sermayesi açısından, ABD dünyanın en büyük 100 bankasından 11’ine sahip; Rusya’da ise bu bankalardan sadece biri var. Önemli bir sermaye ihracatçısı olmaktan çok uzak olan Rusya, kısmen ABD ve müttefikleri tarafından uygulanan yaptırımlar nedeniyle yaşanan sermaye kaçışında ise lider. Analist Stansfield Smith’in çıkarımlarına göre, Rusya “özgün emperyalist faaliyetlerde, çevresine sermaye ihracı sağlamakta ve gelişmekte olan ülkelerin iş gücü ve kaynaklarından yarar sağlamada çok etkin değil. Rusya, ABD önderliğindeki emperyalizmin hedefi, dolayısıyla Ukrayna da çapraz ateşte kalmıştır.

Batı’nın ikiyüzlülüğü

Keşke Rus işgaline yönelik öfke, “uluslararası toplum” olarak adlandırılan, ancak gerçekte ABD ve onun madunları tarafından bir miktar etik temelde yansıtılsaydı. Biden’ın da ifade ettiği “kurallara dayalı düzen”, ABD’nin kuralları koyduğu ve dünyanın geri kalanının BM Şartı’na ve diğer tanınmış uluslararası hukuka aykırı olarak emirlerine uyduğu bir düzenden ibarettir. Küba’lı gazeteci Ángel Guerra Cabrera şu ifadelerle yakınıyor: “Bölgemiz Guatemala, Küba, Dominik Cumhuriyeti, Grenada ve Panama’da, son üçü doğrudan işgaller yoluyla olmak üzere, ABD’nin bu ilkeleri açıkça ihlal ettiğine tanık olmuştur. Küba, Venezuela ve Nikaragua, ki Porto Rico’dan bahsetmiyorum bile, ABD’nin kendi iddiasını açıkça ihlal ettiğini gösteren güncel politik örneklerdir.”

Uluslararası hukuk uzmanı Alfred de Zayas, sözde “uluslararası toplum; ABD tarafından Küba, Dominik Cumhuriyeti, Grenada, Haiti, Nikaragua, Panama, Venezuela’ya karşı; NATO ülkeleri tarafından Afganistan, Irak, Libya, Somali, Suriye, Yugoslavya’ya karşı; İsrail tarafından Filistinliler ve Lübnanlılar dahil tüm Arap komşularına karşı; Suudi Arabistan tarafından Yemen’e karşı; Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a karşı yaptığı korkunç ihlalleri de benimsemiş gibi görünüyor” diye belirtiyor.

Bu savaş nasıl biter

Yeni soğuk savaşta kimin tarafını tuttuğuna veya taraf tutup tutmadığına bakılmaksızın, çatışmanın bağlamını anlamak öğreticidir. Hakim ABD anlatısının dışında kalan Sputnik gibi Rus kaynakları ve Pulitzer ödülü sahibi gazeteci Chris Hedges gibi ABD’li entelektüellere ev sahipliği yapan RT gibi görüşlerin sesi kısıldığına daha da önem kazanır.

Bu makale savaşın nasıl başladığına odaklandı. Savaşın nasıl biteceği veya bitip bitmeyeceği ise başka bir hikaye. Dünya sosyalizm altında resmen barış içinde olan bir bölgeden çıkan yeni bir soğuk savaş sarmalına giriyor. Küresel Güney’den bir bakış açısına, eski Brezilya Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva yorumuna kulak verelim: “Kimsenin düşmanı olmak istemiyoruz. Ne dünyanın ne de bizim, tüm dünyayı, insanlığı tehlike altına atacağı kesin olan yeni bir soğuk savaşa merakımız var.” Öğrenilecek bir ders varsa, sonsuz savaşın sonunun bu krizi provoke eden ABD emperyal projesinin sonuyla geleceğidir.

Counterpunch’tan BirGün Çeviri Kolektifi tarafından çevrildi.

 

Bir Yorum

  1. Thank you for your sharing. I am worried that I lack creative ideas. It is your article that makes me full of hope. Thank you. But, I have a question, can you help me?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir