BİZ KİMİZ? Haziran 2013

İki yetişkin insan ilk karşılaştıklarında önce adlarını söylerler birbirlerine. Sonra kariyerlerini, mesleklerini… Oysa iki çocuk karşılaşınca bir soru sorarlar birbirlerine; “ Oynayalım mı?” Aradan dakikalar, saatler geçer, yüzler kızarır, sırtlar terler.. Mola zamanı gelince, iki soluklanma arasında akıllarına gelir; “ sahi, senin adın ne?”
Biz Kimiz..
Hayatta en zor işlerden biridir, kendini anlatmak. Bir filmi gibi başı ve sonu olan bir şeyi anlatır gibi değildir örneğin bu iş. Ya da havayı, suyu, denizi… Ne kadar uğraşırsanız uğraşın anlattığınız deniz o deniz değildir hiçbir zaman. Zor iştir vesselam insanın kendini anlatması…
Antik Yunan kültürü araştırmacıları, o dönemde yaşamış insanların fikirlerini kendilerine ait saymadıklarını söylerler. Derler ki; “ Onlar, akıllarına bir fikir geldiğinde, bir tanrı veya tanrıçanın kendilerine akıl verdiğini sanıyorlardı. Apollon onlara cesur olmalarını söylüyordu. Athena ise aşık olmalarını.. Artık bize kim olduğumuzu kulağımıza fısıldayacak tanrılar yok. Fikirlerimizle varız. Özgür irademizle varız. İşte ilk adımı attık. Anlatmaya başladık kendimiz. Demek ki o kadar da zor değilmiş.
Biz Kimiz..
Eduardo Galeano ütopya için ; “ Ben iki adım yaklaşıyorum o iki adım uzaklaşıyor. Ben on adım yaklaşıyorum o on adım uzaklaşıyor. Ben hep ilerleyebilirim ve onu asla yakalayamam. Öyleyse Ütopya neye yarar? Tam da şuna: Yol almaya..” der.
Biz ütopyası olanlardanız. Yol almayı seviyoruz anlayacağınız. Tercihimiz toplumun patikaları. Ömrü yokuşlu olanların yokuşdaşlarıyız sadece.. Ne yol göstereniz ne de yol gösterilen. Sahipsiz patikalar yaratıp ayak izlerinizi görmek mutlu eder bizi her daim.. Beraber yürümeyi, dayanışmayı, yaratmayı severiz. İtaatkar değil asiyiz, isyana teşvik ederiz. Biliriz ki özgürlüklerin kökeninde vardır bunlar. Bu yüzden ; isyan dediğimizde, devrim dediğimizde, özgürlük dediğimizde bize kızmayacağınızı da biliriz.
Ütopya, olmayan, ancak tasarlanmış olan ideal toplum şekli olarak tanımlanıyorsa; her daim tasarlayan, yeniden yeniden yaratmak için deneyen ve öğrenenleriz. İşte bu yüzden çıktığımız patikadan inmeyiz..
Biz Kimiz..
Adımızdan da anlaşılacağı üzere topluma ait olanla ilgileniriz. Her patika yolcusu gibi bir heybemiz bir mataramızla 100 gözlü canavar Argos’a karşı binlerce gözüz..
Heybemizde neler mi var?
Toplumla ilgili olan ve emeğe ilişkin olan pek çok şey. Kırlar, kentler, çalışanlar, üretenler, üretirken terleyenler, ezilenler, dışlananlar, arıza çıkaranlar, yutanlar, yutkunanlar, sesi çok çıkanlar ama daha çok sessizler, sessizler ama dilsizler değil, diliyle var olanlar, yani sen, yani ben yani biz..
Gözümüze göz kulağımıza kulak ol gel! Bir tutam ayak izin patikalarımızda, bir dost nefesi ol!
Ol ki değişsin dünya….
BAŞLARKEN…
Toplumsal bakış adlı bu sayfayı açarken, her şeyden önce demokrasi kavramının içini boşaltarak emek sömürüsünü iş edinmiş olan bir sisteme karşı emek eksenli bir dünyanın mümkün olduğunun altını çizmek üzere yola çıktığımızı belirtmek isteriz.
Görüleceği üzere bizler, TMMOB üyesi bir grup mühendis- mimar ve şehir plancısı olarak toplumla ilgili ve emekle ilişkili olan ne varsa konuşmak, tartışmak üzere buradayız.
TMMOB 2012 Demokrasi Kurultayında dile getirildiği gibi demokrasiyi “halkın kendi siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel sistemlerini belirlemek için iradesinin özgürce ifadesine, kendi yaşamlarının tüm yönlerine tam katılımına dayanan, temelinde insana saygı ve hukukun üstünlüğü olan bir yapı olduğu” şeklinde tanımlamakta ve sınıflar arası ilişkiler temelinde ele alınması gerekliliğini savunmaktayız. Demokrasinin aynı zamanda, barış, düşünce, ifade, örgütlenme özgürlüğü, vb. gibi temel ve güncel kavramlar ile birlikte, yaratılan değerlerin bölüşümüyle ve bu bölüşümü belirleyen siyasi yapıyla iç içe bir kavram, bağımsızlık ile insan haklarıyla bir bütün olduğu görüşündeyiz.
Bağımsızlık, özgürlük, insan hakları çerçevesinde bu sayfalarda; mühendislik disiplinlerimizle ilgili konuları toplumdan soyutlamaksızın, bilim ve teknolojinin halkların hizmetine sunmak şiarıyla işlemek amacındayız.
Kapitalizmin; “Kaynakların sınırlı, ihtiyaçların ise sınırsız” olduğu yaklaşımını ret ederek yarattığı tüketim çılgınlığı ile emeği sömürüp, çevreyi talan etmesine göz yummayacağımızı aksine karşı çıkarak her türlü mücadeleyi vereceğimizi belirtiriz.
Marx, “ İnsan, doğa sayesinde yaşar, yani doğa onun bedenidir ve ölmek istemiyorsa onunla kesintisiz bir diyaloğu muhafaza etmelidir” derken bir tür uyumlamaya da işaret eder. Bu bağlamda, insan olarak radikal bir biçimde doğa içerisinde farklıyız, ancak öte yandan da bütün doğal süreçlere katılarak, onunla diyalog kurabilecek kadar da doğanın bir parçasıyız. Bu çelişkiyi kabul etmek, diyalektiği kabul etmek, şöyle ya da böyle bir ilk adımdır.. Diğer yandan; kapitalizmin alaşağı edilmesi, sosyalizme geçiş, söz konusu diyalog için önemli bir ikinci adımdır. Bu adımları atmaya var olduğumuzu da açıklıkla belirtirken bu süreçler içerisinde insanları devrimcileştiren devrimci pratikler olduğunun da altını çizeriz.
Dünya ve Türkiye’deki gelişmeleri irdelerken salt mühendisler değil toplumun her kesimine sayfalarımızın açık olduğunu belirtir, toplumsal bakışımızın ve ufkumuzun daha da genişlemesi için katkılarınızı bekleriz.