EĞİTİMGENÇLİKYÜKSEK ÖĞRETİM

Dünya Üniversiteleri Sıralamasında Üniversitelerimizin Durumu_ Ertuğrul Orhan ÖRÜCÜ_ 23.08.2022

Dünya Üniversiteleri Sıralamasında Üniversitelerimizin Durumu

Ertuğrul Orhan ÖRÜCÜ

23.08.2022

 

Dünya Üniversiteleri Sıralamasında Üniversitelerimizin Durumu Ne Söylüyor?

Kamuoyunda arada bir dünya üniversiteler sıralaması haber olur ve ilk 500 de neden hiçbir üniversitemiz yok lafları ortalıkta dolaşır, bir sonraki yayına kadar herkes kulağının üzerine yatar. Ne siyasi ve idari karar vericiler ne üniversiteler durumdan vazife çıkarır ne de kamuoyunun bir baskısı olur.

Kamuoyunun en çok ilgisini çeken Rayting/sıralama kuruluşları THE, QS ve ulusal rayting/sıralama kuruluşumuz URAP’tır. Sayıları fazla ise de ağırlığı ve tanınırlığı bu üç kuruluştur diyelim.

Anaokulundan doktora eğitimine kadar her süreç piyasa koşullarına teslim olduğu için sadece paranın konuşulduğu paranın bir yerlere aktığı eğitim-öğretim ticareti sadece parayı çekmiyor, paranın/sermayenin gücü ile nitelikli insan gücününde cazibe merkezi oluyor.

Aslında bir özdeğerlendirme olması gereken Rayting/sıralama çalışmaları üniversitelerin ihtiyacı olan para, insan, iş dünyası ile işbirliklerinide aracı oluyor. Parayı boşverelim diyelim de iddiası olan lisans, yüksek lisans, doktora öğrencileride sıralamalarda üst sıralarda yer alan üniversitelerin peşinde.

Sıralama kuruluşlarının bu işi yaparken bir metolojisi var ve bunu internet sitelerinde kamuoyuna açıklıyorlar ve güncellenen bir metodoloji bu. Örneklersek bir zaman nerede ise 1000 imzalı akademik yayınlarda sıralama ölçütleri içinde idi, sonra bu uygulamadan vazgeçti sıralama kuruluşları. Bu vazgeçmenin bizde ki zararı Boğaziçi Üniv gibi CERN’e katkı koyan  üniversiteler oldu. Sııalamalardaki yeri birimsel makaleler ölçütünden dolayı birden geriledi. Yakınlarda başka bir sıralama kuruluşu listesinde gördük ki Çankaya Üniv ilk 500 içinde. Anlaşıldı ki oldukça üretken bir mensubunun yazdığı bilimsel makaleler üniversiteye bu yükselmeyi sağlamış. Kötü mü asla, bu yükseliş üretilen bilimsel/akademik çalışmaların ne kadar önemli olduğunu vurguluyor.

Bu rayting/sıralama işi yukarıda da değindiğimiz gibi bir özdeğerlendirme olayı neticede. Karar vericilerin ne oluyor, ne yapmalıyız diyerek durumdan vazife çıkaracakları önümüze konulan bir fotoğraf. Ne yazık ki ülemizde durumdan vazie çıkarak ideolojik, politik ve kültürel bir ortam yok.

Olmadığı gibi siyasi iktidarın hışmına uğrayan bazı üniversitelerimiz bu engellemelere rağmen uğraşıp duruyor.

Örnek olamsı açısından Dünya çapındaki iyi üniversitelerle Boğaziçi ve ODTÜ üzerinden ufak bir karşılaştırma yapalım.

Dünyanın en iyi üniversiteleri arasında sayılan Oxford Üniversitesi’yle başlayalım

incelemeye.

Oxford, neredeyse tüm karşılaştırma listelerinde ilk 5’te yer alıyor. Üniversite bünyesinde yaklaşık 25 bin öğrenci var, 7 binden fazla da akademisyen. Bu kadar öğrenci, bu kadar akademisyen için kaynak ne kadar? Oxford’un 2021’de tüm kaynaklarını bir araya topladığımızda 22 milyar lirayı görüyoruz.

Kıyaslama için dolar cinsinden bakalım, 3,3 milyar dolar

Şimdi aynı listede ilk 500’e giremediği için eleştirilen Boğaziçi Üniversitesi’ndeki duruma bir bakalım.

Boğaziçi Üniversitesi’nde tüm kampüsleri dahil ettiğimiz vakit 15 bin öğrenci, 800 akademisyen bulunuyor. Tüm bu öğrenci ve akademisyenler için devlet tarafından ayrılan

2021’deki bütçesi, 500 milyon lira.

Dolar cinsinden konuşursak 58 milyon dolar.

Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrencileri akademisyenlere oranladığımızda bir akademisyen yaklaşık 16 öğrenciyle ilgilenmek durumunda. Bu oran Oxford Üniversitesi’nde bir akademisyene dört öğrenci.

Gelir kaynakları, asıl kıyaslanması gereken nokta. Oxford’un Boğaziçi’den 52 kat fazla bütçesi var. Öğrenci sayıları arasındaki fark yarı yarıya bile değilken bütçeler arasında kapanmayacak bir uçurum görülüyor.

ODTÜ’ye bakalım.

ODTÜ’nün karşısına da Türkiye’nin ilk beşiyle dünyanın ilk beşi kıyasını tamamlayacak biçimde Stanford Üniversitesi’ni koyalım. Stanford’da 17 bin öğrenci, 1.800 akademisyen var.

2021 için üniversitenin sahip olduğu bütçe ise yaklaşık 6 milyar dolar.

ODTÜ’de durumlar nasıl?

26.500 öğrenci ve 2.600 akademisyene 0,79 milyar liralık bütçe sağlanıyor. Kısaca, 90 milyon dolar. Boğaziçi ve Oxford’a kıyasla öğrenci ve akademisyen oranı birbirine yakın olsa da bütçe açısından 70 kat fark var.

İTÜ yahut Hacettepe Üniversitesi’ni de benzer klasmandaki okullarla kıyaslayabiliriz ancak durum değişmez.

Türkiye’deki üniversitelerin bütçeleri arasında bir gezindiğimiz zaman yukarıda saydığımız bütçenin büyük oranda personel giderlerine, mal ve hizmet alımlarına ayrıldığını görüyoruz. Araştırma için ayrılan kuş kadar bütçeleri bunlara ekleyince zaten yıllık ödeneklerin sonuna geliniyor.

Şimdi, ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ yahut Hacettepe Üniversitesi’nin neden ilk 500’de olmadığını bir düşünelim mi?

Türkiye’deki parlak üniversitelerin bütçeleri ancak akademisyenlerin giderlerini ve okulu yürütmeye yetiyor, araştırma için para nereden bulunacak? Ödenekler komik seviyelerde, akademisyen sayıları en iyilerle yarışamayacak seviyedeyse, öğrenci sayısı fazla olduğu için araştırma yerine eğitime odaklı bir sistem yerleştiyse…

 

Hele böyle olayların azalacağı da yoksa, biz üniversitelerimizin şu anki seviyelerini kutlamalıyız.

Böyle kısıtlı şartlar altında, üniversitelere araştırma için ayrılan ödenekle dinsel için ayrılan ödenek aynıysa araştırma yapabilen öğrenci ve akademisyenlere şapka çıkarmak kalıyor. Sanki bir devlet dairesiymiş gibi yönetilen okullarımızda büyük bir dönüşüm gelmediği sürece dünya sıralamasında ilk 1000’e girmek bile hayal olacak.

Özgür, özerk bir üniversite ortamına değinmedik bile.

 

Sıralamalar ne söylüyor

Türkiye’deki devlet üniversiteleri, araştırma bütçeleri üniversitelerimizinkilerin 50-100 katı olan yurt dışındaki üniversitelerle rekabet etmek durumunda. Ülkemizde araştırma üniversitesi statüsü  verilmiş  olan  üniversitelere  bile  gereken  düzeyde  bütçe  asla sağlanmıyor. Kamu üniversiteleri, öğrenci kontenjanlarına ve öğretim elemanı kadrolarına dair alınan   kararlarda   söz   sahibi   değiller   ve   öğrenci   kontenjanları   kapasitenin   üzerinde arttırılıyor.  Kontenjan artışları veya düşürülmelerinin de bir mantığı yok. Bu nedenle, sıralamalarda kullanılan öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısında kamu üniversiteleri bırakın yurt dışındaki üniversitelerle rekabet etmeyi, Türkiye’deki vakıf üniversiteleri ile bile rekabet edemez düzeye geldi.

Bu sıralamaların her biri farklı göstergeler kullandığında, Bu tür sıralamalarda yükselmek bir üniversite ya da program için bir amaç değil, ancak öz değerlendirme amacına yönelik araçlardan biri olabilir.

Türkiye’nin önde gelen devlet ve vakıf üniversitelerinin sıralamalarda yıllar içinde neredeyse aynı şekilde bir düşüş göstermesi sadece üniversitelerin kendi performansları ile açıklanamaz. Bu düşüşün nedenlerini kim araştıracak ve çözüm üretecek. Yükseköğretimi bu çıkmaza sokan siyasi iktidarlar mı? Yoksa onların sıradan bir aparatı olan Yükseköğretim Kurulu’mu? Yoksa içine kapanmış üniversiteler mi?

YÖK kapatılmalı, her şeyde ve her alanda olduğu gibi yükseköğretimde, kamu yararını göz önüne alan bir planlama ile yeniden kurgulanmalıdır.

Özgür, demokratik ve özerk bir üniversite yasası için yükseköğretimin tüm bileşenleri bir araya gelmeli ve çözüm önerilerini ortaya koymalıdır. TMMOB, ilgi alanlarında her sene nerede ise 100 bine yakın kontenjanı olan yine yaklaşık 85 bini bir programa yerleşen ve her yıl 60 bin mezun veren bir kitleye çözüm önerileri için var olan ve yıllardır yaptığı çalışmaların üzerine bir şeyler koymalı ve bilşenleri ile bir yasa taslağı hazırlamalıdır.

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir