EKONOMİ-POLİTİKAKADIN DÜNYASI

Ev Kadınlarının Algı, Beklenti ve Tercihleri_ Dr. İpek Elif Atayman_ Cumhuriyet Gazetesi, 28 Haziran 2022

Ev Kadınlarının Algı, Beklenti ve Tercihleri-1: Kadınlar sosyolojik, ekonomik ve politik etkenlerle edilgen figür olarak görülüyor

Dr. İpek Elif Atayman

Cumhuriyet Gazetesi, 28 Haziran 2022 Salı

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazi-dizileri/kadinlar-sosyolojik-ekonomik-ve-politik-etkenlerle-edilgen-figur-olarak-goruluyor-1952021

Toplumsal yaşamın temel aktörü, bir bütünün yarısı olarak “kadın”,  köklü bir geçmişe ve sonsuz bir geleceğe sahip. Kimi düşünürlere göre, kadın “bir hazine”, ancak kadının hem geleneksel, hem de küresel yaşamın gündelik koşuşturmasında hakettiği değeri bulamadığı da apaçık bir gerçek. İki bakış açısı arasındaki bu derinliğin ülkemiz için de geçerli olduğu tezi sıklıkla savunuluyor. Buna göre ülkemizde kadın; sosyolojik, ekonomik, kültürel ve politik etkenlerle ataerkil düzenin edilgen figürü olarak karşılık görüyor. Ama umutların yeşertilmesi de gözden kaçmıyor.

Kadın, son on yıllarda ülkemizde her ne kadar bir bütün olarak, pasif bir karakterden yavaş yavaş sıyrılma eğilimi gösterse de bu durum olması gerekenden çok daha yavaş ilerliyor. Özellikle ev kadınlarının halen aynı kültürel kodlarla ve geleneksel baskı unsurlarıyla çepeçevre olduğu rahatlıkla gözlemlenebiliyor. Dijitalleşen ve küreselleşen dünyada, bazı yenileşimci buluşları, başta akıllı telefonlar ve internet olmak üzere benimseyen ev kadınlarının, buna karşılık sosyal ve kültürel alanda birçok etkinliğe ise ya zaman bulamadıkları ya da alışkın olmadıkları için katılmadıkları yakından görülüyor.

Ev kadını bugün yine o geleneksel düşünce kalıpları ve “mahalle baskısıyla” hayat yolculuğuna devam ediyor. Öyle ki bekârsa, evlilik yaşını hesaplayarak yapılan “evde kalıp kalmadığı” yargısına erişmeye çalışılıyor; evlenip yuva kurmuşsa, kaç çocuğun onu daha mutlu edeceğine dönük hayaller kuruluyor. Kadın çocuklarına zaman ayırmaktan kendini unutuyor, evin gıda ve giyim alışverişini organize ediyor; temizlik ve diğer işlerle ilgileniyor.

BÜYÜK YÜK OMUZLUYOR

Genel geçer çalışmalar, çalışan kadınlar ve ev kadınları olarak kabaca bir ayrımı ortaya koyuyor. Çalışan kadınlar bugünün ekonomik ve sosyal koşulları altında oldukça büyük bir yükü omuzluyor. Üstelik bu mücadele her gün, evden işe erişim sürecinde; iş yerinde; işten eve erişim sürecinde ve evde olmak üzere dört farklı alan/zamanda gerçekleşiyor.

Ev kadını için de durum bundan farklı değil. Aynı ekonomik ve sosyal koşullar altında, bu kez evde ailenin her türlü yükünü sırtlayan kadın, gün boyunca pek çok işi üstleniyor, sorumluluklarını yerine getirmeye çabalıyor.

Bu vargılara İstanbul’un 39 ilçesinde yaşayan 18-55 yaş arasındaki 1542 kadınla birebir yapılan görüşmeyle ulaşıldı. Çalışmayan, yani evdeki kadının kendisine ve ailesine içkin yaşamı, dışa dönük olarak sosyalleşme süreçleri ve ortamları, içinde bulunduğu kendine özgü ve bilgisel nitelik taşıyan yapılardan yola çıkarak edindiği algı, eğilim, beklenti ve motivasyonları, sağlıklı verilerle çarpıcı bir şekilde gün ışığına çıkıyor.

DÜZENLİ GELİR ÖVÜNÇ KAYNAĞI

Araştırmanın örneklemini oluşturan 1542 ev kadının genel demografik özelliklerine bakıldığında, söz katılımcı topluluğun yaş ortalaması 36. “Söz konusu yaşlar; bir kadının belki de en verimli, en dinamik ve en güçlü olduğu dönemine karşılık gelmektedir” görüşü akıllara geliyor. Ev kadınlarının çoğunluğunu (Yüzde 61) evli kadınlar oluşturuyor. Ev kadınları genellikle çekirdek aile yapısı içindeki yaşamı sabırla ve ilmik ilmik dokuyor.

Ev kadınlarının yüzde 58.8’i, bir başka deyişle 10 ev kadından neredeyse 6’sı (sırasıyla bir çocuk yüzde 31.1 ve iki çocuk yüzde 27.7) 18 yaşından küçük çocuğu/çocukları ile ilgileniyor. Çocuklu ev kadınlarından, günlük hayatlarının ortalama altı saatini çocuklarıyla ilgilenerek geçirdikleri cevabı alınıyor. Yükseköğrenim ile tanışmış ev kadını sayısı yüzde 23 oranla (sırasıyla ön lisans, 7.65, lisans, 14.92 ve lisansüstü 0.45) anlamlı düzeye ulaşmış. Bununla birlikte yüzde 49.79 oranında lise mezunu; yüzde 10.65 düzeyinde de ortaokul mezunu ev kadını araştırmada yer alıyor. İlkokul mezunu ev kadını yüzde 15.1’lik oranla diğer eğitim seviyelerine göre düşük konum arz ediyor. Bu demek oluyor ki ev kadınımız artık okuyor. Ev kadınlarının yüzde 72.7’sinin (sırasıyla 41.4 ve 31.3) eve gelir getiren eşleri, orta ve alt düzey bir ücret/maaş aldıkları bir işte çalışıyorlar. Düzenli bir işleri olmasına “şükrediyorlar”. Böylece evde, olmayana göre nispeten, bir düzenin olması övünç kaynağı olarak görülüyor.

REFAH İÇİNDE DEĞİLLER

Kendi evinde oturan ev kadını oranı (yüzde 55.2), kirada oturana göre (yüzde 41.4) daha yüksek düzeyde olmasına karşılık kabaca, her on kadından dördü hâlâ kirada olmanın burukluğunu yaşarken iki oda bir salon olsa bile kendi evini düşlüyor.

Ev kadınlarının düşük gelir düzeyi içinde yaşadıkları, başka bir anlatımla, refah içinde olmadıkları, zorlu koşullarda var olmaya çalıştıkları, ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya oldukları anlaşılıyor. Mevzubahis bu ekonomik koşulların, ev kadınlarının duygularına, düşünce sistematiklerine ve vücut kimyalarına etki ettiği ve onların sağlıklarına zarar verme durumuna da haiz oldukları bir kenara not alınarak politikalar geliştirilmesi gerekiyor. Ekonomi iyileşirse, kadının daha mutlu, kadın daha mutlu olunca ailelerin daha güçlü olabileceği önermeleri zihinleri süslüyor.

Yarın: Gündelik Yaşamın Temel Sorunları ve Ev Kadınlarının Sosyalleşme Çabaları

 

Ev Kadınlarının Algı, Beklenti ve Tercihleri- 2: Gündelik yaşamın temel sorunları içinde boğuşan ev kadınlarının sosyalleşme çabaları

Dr. İpek Elif Atayman

Cumhuriyet Gazetesi, 29 Haziran 2022 Çarşamba, 04:00

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazi-dizileri/gundelik-yasamin-temel-sorunlari-icinde-bogusan-ev-kadinlarinin-sosyallesme-cabalari-1952489

Yaşamın içinde binbir güzellik de var zorluk da… Metropol haline gelip bir üst lige çıkan kentler, çevre kirliliğini, ulaşımın keşmekeşliğini, basit bir gıda maddesine erişimde bile büyük marketlerde ödeme kuyruklarında beklemeyi ve son iki yılda her şeyimizi güncelleyen pandemiyi derinden hissettiğimiz mekânlara dönüşüyor. Çocuğunuzla koşacak parklar azalıyor, kuş cıvıltılarıyla uyanacağınız sabahlar sınırlanıyor. Ev kadınları sadece yaşadığı kentin değil, ülkenin de temel sorunlarından kaygı duyuyor ve evlatlarını bu psikolojik ortamda büyütüyor. Araştırmamıza katılan ev kadınları, Türkiye’nin en önemli ilk beş sorun başlığını; “yaşam pahalılığı”, “ekonomi”, “eğitim”, “işsizlik” ve “Covid salgını” olarak sıralıyor.

Eğitim olanaklarına erişimin beraberinde getirdiği maddi ve manevi zorlukların, günden güne derinleşen bir boyuta varmış olduğu, yapılan mülakatlardan keskin bir şekilde izleniyor. Ev kadını, karşı karşıya kaldığı bu durumun kaygısını hem kendi evlatları, hem de toplumun diğer kesimleri için yakından hissediyor. Öyle ki “eğitim sorunu”, bugün ev kadınları için “siyasi istikrar meselesinden”, “göçmen sorunundan”, “sağlık” ve “adalet” başlıklarından hatta “kadına yönelik şiddetten” çok daha büyük ve öncelikli bir sorun olarak kabul görüyor. Çünkü iyi bir eğitimde hem kendisinin hem de evladının geleceğinin, eskisine oranla daha parlak olacağına inanıyor. Bu anlamda eğitim sorununa yönelik yapılacak ve geliştirilecek politikalar, oldukça önem taşıyor ve bu politikaların, ev kadınlarının algı ve ilgi alanına girip desteğinin alınmasına aracılık edeceği gözlemleniyor.

KAPSAYICI PROJELERE ENGEL

“Kadına yönelik şiddet ve cinayetler” konusu temel bir sorun olarak görülme noktasında yüksek frekans kaydetmiyor ve bu durum üzerinde detaylı bir analiz yapılmasının zorunluluğu ortaya çıkıyor. Gündemin içinde kendisine yeterli bir yer bulamadığı görülen bu konunun yalnızca entelektüel çevreler düzeyinde tartışılıyor olması, çok daha somut ve kapsayıcı projelerin hayata geçirilmesine engel oluşturuyor. Kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye bu denli uzak kalan ev kadınları için, bu konunun onları çok yakından ilgilendirmesi gerekirken hiç ilgilendirmiyor gözükmesi; aslında konuya ilişkin gündeme hâkim olan dil, üslup, anlatım, sunum ve işlenişin ya anlamsız ya da yetersiz olduğunu açıkça gösteriyor.

DIŞARIDA YEMEK LÜKS

Ev ekonomisinde, ev kadınının önemli bir paya sahip olduğu düşünülür. Ancak araştırma kapsamında elde edilen veriler, bunun tam da böyle olmadığını, kıyafet, ayakkabı, kişisel bakım vb. ürünlere ihtiyaç duyduklarında bile bunların alım kararını yüzde yüz olarak kendilerinin veremediğini gösteriyor. Hiçbir başlıkta ev kadınlarının, kişisel karar verme düzeyinin en anlamlısı olan beş puan düzeyinde ortalamaya sahip olmadıkları gözlemleniyor. Kadının, evde ya da işteki pozisyonu, işlevi, görevleri ve önemi ile üstlenmiş olduğu yük, sorumluluk ve katlanma düzeyi arasında anlamlı bir boşluk ve/veya bir fark bulunuyor. Kişisel karar verebilme becerisi, inancı ve kararlılığının da kazandırılması noktasındaki eğitimlerin, kadına ilişkin geliştirici mücadele programları içinde yer almasında mutlak faydaların olacağına dönük işaretler alınıyor.

Ev kadınlarının, İstanbul gibi bir büyükşehirde yaşamalarına ve bu yaşamın ağır yükleri ve sorunlarına rağmen, dışarıdan yemek siparişi verme eğilimleri düşük düzeyde seyrediyor (Her gün yüzde 0.5, iki üç günde bir 0.4 ve üç dört günde bir yüzde 1.4). Ev kadınları büyük bir çoğunlukla yemekleri, ailesi için kendisi hazırlamayı tercih ediyor. Elbette bu davranışta, ekonomik olanakları ve kültürel kodları da göz ardı etmemek gerek. Bu yüzden ev kadınına yüklenen toplumsal rol, dışarıdan yemek siparişi vermenin sembolik düzeyde tutulup bir alışkanlık haline dönüşmesine ket vuruyor. Ayrıca restoranda yemek yeme alışkanlığı olmayanlar bulunuyor ve yaşamında bu yüzden ya da başka nedenlerle henüz restoranda yemek yememiş (Hiçbir zaman yüzde 35.4) ev kadınlarının varlığı gözden kaçmıyor.

PAZARLARIN YERİNİ MARKETLER ALDI

Ev kadınlarının, temel gıda alışverişi tercihlerinde semt pazarlarının cazibesi hâlâ var gözükse de (yüzde 16.7)  “aslan payının” büyük marketler (yüzde 45.1) ve daha küçük çaplı süpermarketlere (yüzde 35.8) ait olduğu anlaşılıyor. Bu arada sanal market uygulamalarının henüz gündelik yaşamın bir parçası olmadığı (yüzde 2.3), söz konusu pratiğin “daha yürüyecek oldukça uzun bir yolu” olduğu, ancak girişimciler için bünyesinde bir fırsat taşıdığı da yakından gözlemleniyor.

Giyim alışverişlerinde ise kadınların evlerinin olduğu yerden fazla uzaklaşma eğilimi göstermedikleri; buna karşılık, daha pratik ve hızlı bir yöntem ile bulunulan yere en yakın yerden ya da AVM’lerden alışveriş yapma eğiliminin oldukça yüksek olduğu gözlemleniyor. Semt/mahalle pazarlarının da yine araştırmaya katılan ev kadınları arasında pazar payının yüksekliği dikkatleri çekiyor. Elektronik ticaret kanallarından alışveriş konusunda ev kadınlarının şu anda dikkatli davrandıkları sonucu ortaya çıkıyor.

GELENEKSEL İLETİŞİM TERCİH EDİLİYOR

Alışveriş merkezlerinde zaman geçirme ve buradan ihtiyaçlarını satın alma durumunun da güncel hegemonyasını koruduğu, AVM’lerin bu bağlamda ev kadınlarının sosyal yaşamlarının sembolik mekânlarının merkezi olduğu görülüyor. Ev kadınları, “eş, dost ve akraba ziyaretlerinde bulunarak”, “arkadaşlarıyla gün toplantısı yaparak”, “komşularla ailece görüşerek”, “arkadaşlarıyla altın günü düzenleyerek”, “karşılıklı ev ziyaretlerinde bulunarak”, “akrabalarla yüz yüze görüşerek” sosyalleşiyorlar. Ev kadınlarının, özellikle nüfus bakımından çok kalabalık bir anakent haline gelmiş olan ve birbirinden çok farklı kültürleri bünyesinde barındıran İstanbul’da, hâlâ geleneksel iletişim kanallarını kullanması dikkatlerden kaçmıyor.

TİYATRO VE SİNEMAYA GİDEMİYORLAR

Ev kadınları, kitap okumaya yeteri kadar süre ayıramıyor (Hiçbir zaman yüzde 37.2, ara sıra yüzde 44.8). Görsel olanın yazılı olana göre karşılaştırmalı üstünlüğünün olduğu dikkatleri çekiyor ve ev kadını, dolayısıyla daha hızlı sonuç almaya yöneliyor. Müzik dinleme aygıtı olarak cep telefonundan azami derecede faydalanıyor, buna karşılık geleneksel medya araçlarından birisi olan ve evin en güzel köşesini süsleyen sabit radyoyu eğer antika değilse, artık salon mobilyası olarak bile düşünmüyor. Sinema filmi izleme (Hiçbir zaman yüzde 49.9), tiyatroya gitme (Hiçbir zaman yüzde 65.5), müze ziyaretinde bulunma (Hiçbir zaman yüzde 62.1), sergi takip etme (Hiçbir zaman yüzde 70.9), gece kulübünde eğlenme (Hiçbir zaman yüzde 77.1), statta ya da televizyonda canlı spor karşılaşması izleme (Hiçbir zaman yüzde 77.5) gibi sosyal etkinliklerin, ev kadınlarında karşılık bulamadıkları görülüyor. Ev kadınlarının, bu tarz sosyal etkinliklerin ve eğlencelerin karşılığı olarak televizyonu, interneti ve kısmen akraba gezmelerini sosyal yaşamlarının bir parçası haline getirdikleri anlaşılıyor.

Televizyondaki tartışma programlarını ve bu vesileyle güncel siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişmeleri takip etmeyi büyük çoğunlukla tercih etmiyorlar (Hiçbir zaman yüzde 44.4). Aksine, tartışma programlarının yayımlandığı saatlerde, yerli ya da yabancı dizileri (Sık sık yüzde 28.8, çok sık yüzde 7.4) ya da filmleri (Sık sık yüzde 32.2, Çok sık yüzde 9.0) izlemeyi yeğliyorlar. Bu arada gün geçtikçe, ev kadınlarının televizyon izleme alışkanlığının (Sık sık yüzde 15.1, Çok sık yüzde 23.9) yerini, internette dolaşma (Sık sık yüzde 46.4, Çok sık yüzde 18.7) alıyor.

Ev Kadınlarının Algı, Beklenti ve Tercihleri- 3: Ev kadınlarının iletişim alışkanlıklarında geleneksel medya ağırlığını koruyor

Dr. İpek Elif Atayman

Cumhuriyet Gazetesi, 30 Haziran 2022 Perşembe, 04:00

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazi-dizileri/ev-kadinlarinin-iletisim-aliskanliklarinda-geleneksel-medya-agirligini-koruyor-1952866

Ev kadınları, günümüzde, yüz yüze temasın yanı sıra dijital iletişim olanaklarını da gündelik yaşamın bir parçası olarak içselleştiriyor. Özellikle akıllı yazılımlarla desteklenmiş cep telefonlarını kullanma becerileri yüksek bir düzeye karşılık geliyor. Söz konusu donanımlarla hem “iki çift lafın belini kırıyor” hem de internette “sörf” yapıyor (çok sık yüzde 25.2, sık sık yüzde 38.5); sosyal medya ve video platformlarını izliyor. En yakından Instagram ile ilgileniyor (Çok sık yüzde 32.8, sık sık yüzde 35.6), onu WhatsApp ve  Facebook ile YouTube platformları takip ediyor. Buna karşılık Twitter (çok sık yüzde 12.1, Sık sık yüzde 11.0), ev kadınlarının ilgi alanında henüz kendisine güçlü bir yer edinemiyor. Whatsapp üzerinden görüntülü konuşma gündelik yaşam içinde yaygınlaşıyor (çok sık yüzde 24.8, sık sık yüzde 28.2) ve ev kadınlarının iletişim alışkanlıklarından birisi haline geliyor. Instagram hesaplarının büyük bir çoğunluğu şifreli olup bu durum, Instagram’ın bilinçli bir şekilde kullanıldığını da düşündürüyor.

“Çevrimiçi sipariş verme ve bankacılık hizmetlerinden yararlanma” (çok sık yüzde 9.0, sık sık yüzde 17.3), “oyun oynama” (çok sık 4.7, sık sık 7.8) ve “kitap okuma” (çok sık 1.3, sık sık 1.8) gayeleriyle cep telefonlarından daha az yararlanıyorlar. Cep telefonlarından, “fotoğraf çekme”, “çekilen fotoğrafları inceleme” ve “başkalarının paylaştığı fotoğraflara bakma”, “çalar saat kurma” maksatlarıyla daha fazla istifade ediyorlar.

Cep telefonlarına şifre koymada çok da hassas davranmıyorlar (hayır yüzde 56.1). Koysa da bu şifre, ev ahalisi tarafından ezbere biliniyor. Ev halkı, ev kadınının yazışmalarına ve fotoğraflarına rahatlıkla ulaşılabiliyor. Bu anlamda herhangi bir mahremiyet ya da kişisellik kendisine bir yol bulamıyor.

PROGRAMLARA İLGİ BÜYÜK

Gündüz kuşağı programları içinde ilk üç sırada Müge Anlı’nın (yüzde 71.6), Esra Erol’un (59.8) ve Zuhal Topal’ın (33.6) programları izleniyor (Katılımcılara birden fazla cevap verebilme seçeneği sunulmuştur). Programları bilgisayar ya da cep telefonlarından ziyade büyük bir çoğunlukla televizyondan takip ediliyor. Bu programların, “gerçekleri ortaya çıkarması”, “gerçek olayları yansıtması” ve “adaletin sağlanmasına yardımcı olması” şeklinde faydalarının olduğunun altını çiziyorlar. Bunlara, “gündemdeki sorunlarla ilgilenmeleri”, “topluma faydalı olmaları” ve “kişilerin sorunlarını çözüme kavuşturmaları” başlıklarını da ekliyorlar. Bazı programları ise daha çok “eğlenceli ve eğitici olduğu için” izlediklerini ve kimilerini ise “zaman geçirmek amacıyla” seçtiklerini vurguluyorlar.

Televizyon dizilerini, “beğendikleri”, “özgün buldukları”, “ilginç oldukları”, “ailece izleyebildikleri” için tercih ediyorlar. İzlemeyi adet edindikleri haber bültenlerini ise “doğru”, “tarafsız”, “güvenilir haber sunmaları” ve “sunarken de bir beğeni yaratacak şekilde sunmaları” gerekçeleriyle takip ediyorlar. Yarışma programlarından bahsederken “eğlenceli olmaları”, onlardan “yemek tarifleri öğrenmeleri” ve oralarda “yarışma ruhunu gördükleri” hususlarının altlarını çiziyorlar.

BELEDİYE HİZMETLERİNDEN MEMNUNLAR

İstanbul’da yaşamak kolay görülmüyor (2.28/5.00) ve kentin park ile yeşil alanlarının yeterli olmaması (2.49/5.00) yüksek sesle eleştiri konusu ediliyor. Ancak “İstanbul’da gündüzleri tek başıma dolaşabilirim” (3.55/5.00) ifadesine yüksek düzeyde bir katılım sağlanması önemseniyor. Öyle ki dünyadaki neredeyse bütün büyük kentlerde, ev kadınlarının böyle bir soruda zayıf veya çekimser bir yaklaşım sergileyeceği tahmin edilirken İstanbul’da böylesi bir sorunun olmaması çok kıymetli, oldukça anlamlı ve iyi değerlendirilmesi gereken bir vaka olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, “bulunduğum ilçede yaşamaktan mutluyum” (3.39/5.00) ve “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hizmetlerinden memnunum” (3.30/5.00) ifadelerine kayda değer bir destek veriliyor ki bu da ev kadını ile yerel yönetimlerin bağ kurmasına olanak sağlıyor.

Yaşadığı ilçeden mutluluk duyanların en çok Adalar, Bakırköy, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Kâğıthane, Sarıyer, Maltepe, Pendik, Beşiktaş ve Üsküdar’da ikamet ettikleri gözlemleniyor. Yaşadığı ilçenin sorunlarını sıralayıp memnuniyetsizliğini dile getirenler arasında, İstanbul’da Kadıköy (yüzde 20.7), Sarıyer (18.2), Üsküdar (15.6), Beykoz (14.6) ve Beşiktaş (11.9) ilçelerinde yaşamanın keyifli olacağı düşünülüyor. Diğer semtlerin bu mutluluğu yeterince yaşattığını söylemek rakamlara bakınca biraz zor bir duruma karşılık geliyor. Bu anlamda diğer ilçelerin yerel yöneticilerine yeni bir misyon,vizyon, ilkeler, hedefler dörtlüsünü kurgulama noktasında tarihi bir vazife düşüyor.

Yarın: Ev Kadını, Küreselleşen Dünyada Geleneksel Kalıpları Terk Etmeye Hazırlanıyor

Ev Kadınlarının Algı, Beklenti ve Tercihleri- 4: Dijital çağa ayak uyduran ev kadınları, yaşadıkları şehre ve ekonomiye duyarlı yaklaşıyor

Dr. İpek Elif Atayman

Cumhuriyet Gazetesi, 01 Temmuz 2022 Cuma, 04:00

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazi-dizileri/dijital-caga-ayak-uyduran-ev-kadinlari-yasadiklari-sehre-ve-ekonomiye-duyarli-yaklasiyor-1953187?utm_medium=Slider%20Haber&utm_source=Cumhuriyet%20Anasayfa&utm_campaign=Slider%20Haber

Ev kadını, toplumsal yaşamın en küçük parçası olan aile kurumunun temel yapı taşı… Erkeğinin eşi, çocuklarının annesi… Evin gündelik işlerinin yüklenicisi, kimi zaman da el emeği göz nuru dökerek ev ekonomisine katkı sağlayan kişi…

Yemeği, çamaşırı, ütüyü, çocukların bakımını ve derslerini düşünen, yaygın deyişle “saçını süpürge eden” anaç, ince ve hassas karakterli bir şahsiyet… Özetle, Nâzım Hikmet’in “analardır adamı adam eden, aydınlıklardır önümüzde gider” dizelerine mazhar olmuş can parçaları…

Ev kadınlarımız ideal evlilik yaşını 26, ideal çocuk sayısını da iki çocuk (yüzde 51.6) şeklinde yanıtlıyorlar. Ancak üç (yüzde 25.6), dört ve daha fazla çocuk (yüzde 8.6) sahibi olma eğiliminde olanların da azımsanmayacak seviyede karşılık bulması dikkatlerden kaçmıyor. Araştırmaya katılan ev kadınlarının çocukları, büyük bir çoğunlukla (yüzde 88.1) devlet okuluna gidiyor. Özel okul tercih düzeyi düşük seyrediyor.

Küreselleşen dünyamızda geleneksel-modern bir çizgide yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Özellikle araştırma çerçevesinde İstanbul’da 1542 ev kadını ile yapılan soru-cevap çalışmaları bu gerçeği apaçık gözler önüne seriyor. Ev kadını, artık çağın iletişim araçlarını kullanma noktasında bir acemilik göstermiyor, cep telefonunu aktif kullanıyor, sosyal medya platformlarında zaman geçirebiliyor, gündüz kuşağı programlarının yanı sıra yerli ya da yabancı film ve dizi takip edebiliyor. Yarışmaları izliyor, yarışmalardan bir şeyler öğrendiğinin altını çiziyor.

ZAMAN BULAMIYORLAR

Popüler kültürün ve dijital çağın temel enstrümanları olan internet, cep telefonu ve ona içkin yaşam tarzını evinden içeri buyur ediyor. Aksine geleneksel kodlarını da korumaya özen gösteriyor ki yüz yüze iletişimi es geçmiyor. Komşularıyla gün toplantıları/altın günleri düzenliyor, akrabalarını, komşularını ve arkadaşlarını ziyaret ediyor, onlarla bir araya gelebiliyor. Ancak sinemaya gitmiyor, müze ziyaretinde bulunmuyor, sergileri takip etmiyor ve sosyal etkinlikler düzeyinde ya kendisine zaman bulamıyor ya da bu ortamlara girme noktasında tereddütler yaşıyor.

ŞEHRİN SORUNLARI

İstanbul gibi bir anakentte ömür geçiren ev kadını, kendi şehrinin sorunlarını da yakından takip ediyor, hem ilçesinin hem de büyükşehir belediyesinin hizmetlerini değerlendirebiliyor. Kentte gündüzleri güvenli bir şekilde dolaşabildiğini söylüyor, İstanbul içinde Kadıköy ve Sarıyer’de yaşamanın keyifli olabileceğini düşünüyor. Kendi ilçesindeki semt/mahalle pazarını, AVM’leri ve süpermarketleri gıda ve giyim alımları için mesken eyliyor. Ev kadını, ekonomik meselelere duyarlı yaklaşıyor, işsizlik ve hayat pahalılığından şikâyet ediyor, Covid salgını karşısında kaygısını saklamıyor ve eğitim sorunlarına, özellikle de kendi evlatlarına bir gelecek hayali kurarken konuya oldukça yakından eğiliyor ve bu sorunlar için de endişelerini gizlemiyor.

YARGILARA KATILMIYORLAR

“Çalışmayan kadınların evde baskı göreceğine” yönelik yargıya genel olarak (2.58/5.00) itibar etmiyorlar. “Ekonomik özgürlüğü olmayan kadınların eğitimi gasp edilmiştir” (2.85/5.00) ve “çalışmayan kadın kendini özgür hissetmez” (2.85/5.00) yargılarına da yüksek frekansla katılım göstermiyor. “Çalışma hayatında kadın erkek ayırımı gözetilmez” (3.04/5.00) ve “çalışan kadın ile çalışmayan kadın evde eşit haklara sahiptir” (2.92/5.00) ifadelerine destek veriyorlar. Bu arada kadınların haklarını ve koşullarını dile getiren yargılarda bile bütüncül ve net bir duruş gösterme eğiliminden ve iradesinden imtina edip uzak kaldığı görülüyor.

DÜNYA GÖRÜŞLERİ

Araştırmaya katılan ev kadınları, kendilerini daha çok muhafazakâr dünya görüşüne yakın hissediyorlar (yüzde 27.9). Muhafazakârlığı, dindarlık (yüzde 23.4) ve milliyetçilik (yüzde 20.3) takip ediyor.

Sosyal demokrat (yüzde 10.8) dünya görüşüne sahip olanların yanı sıra kendisini Kemalist/Atatürkçü (yüzde 6.5), sosyalist (yüzde 4.9) ya da ulusalcı (yüzde 1.6) olarak tanımlayanlara da belirli düzeylerde rastlanılıyor. Tam tersine görüş beyan etmek istemeyenler de bulunuyor. Buradaki dünya görüşlerinin keskinlik ve tam taraflılık içermediğini de hatırlatmak gerekiyor.

DEVLET KURUMLARINA GÜVEN AZALIYOR

Araştırmaya katılan ev kadınlarının neredeyse dörtte biri (kesin rakam yüzde 22.3) devlet kurumlarına güven duyma noktasındaki olumsuz bakışını gözler önüne seriyor. Devlet kurumlarına duyulan güven maalesef önemli ölçüde azalıyor. En güvendikleri devlet kurumları listesinin başında Türk Silahlı Kuvvetleri bulunuyor (yüzde 18.3). Orduyu, Sağlık Bakanlığı (yüzde 13.3) ve Emniyet Teşkilatı (yüzde 11.5) izliyor. Ancak bunların dışındaki diğer devlet kurumlarına güven puanları oldukça düşük seyrediyor. Devlet kurumlarına olan güvenini kaybetmiş bir görüntü içinde olsa da yine de geleceğe dönük umutlar besliyor.

Ev kadını, algıları, beklentileri ve motivasyon kaynaklarıyla doğru bir şekilde anlaşılmayı hak ediyor. Hem yerel yönetimlerin hem de hükümetin; hem siyasal partilerin hem de sivil toplum kuruluşlarının ev kadınının üretkenliğine, çocuklarının geleceğine dönük politikalar geliştirmesine ihtiyaç duyuyor.

Sonuçta ve eğer, kurumlar tarafından ev kadınının vermiş olduğu mesajlar doğru ve bütüncül bir şekilde okunursa, ev kadının etrafına yayacağı mutluluğun ve hasılaya yapacağı katkının, ülkenin ekonomisini, huzurunu ve geleceğini iyileştireceğini de unutmamak gerekiyor.

“Mutlu bir ev kadını/anne mutlu bir nesil demektir” sözünün hafızalarımızda yer etmesi ve sonrasında da politikaların temelini oluşturması önem kazanıyor. İşte bu duygu, dilek ve temennilerle ev kadını insanca, hakça bir düzen talep ediyor. Bunda ısrarlı olacağını gösteriyor.

-BİTTİ-

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir