DIŞ POLİTİKAEKONOMİ-POLİTİKAHABERLERMÜCADELE TARİHİTARİH

Marcos’un zehirli mirası:‘Failed state’ Filipinler (I ve II)_ KAMURAN KIZLAK_BirGün Gazetesi, 15 Ekim 2021

 

Marcos’un zehirli mirası:‘Failed state’ Filipinler (I)

KAMURAN KIZLAK

[email protected]

BirGün Gazetesi, 15 Ekim 2021

https://www.birgun.net/haber/diktator-marcos-un-zehirli-mirasi-failed-state-filipinler-i-361901

 

Sanırım 2007 yılıydı, Filipinler diktatörü Marcos’u deviren “Halkın Gücü Hareket”nin lideri ve Marcos sonrasının Devlet Başkanı Corazon Aquino’yu Manila’da o zamanki Başkan G. Macapagal Arroyo’ya karşı düzenlenen demokrasi ve anayasa mitinglerinden birinde konuşma yaparken görmüştüm. (Arroyo, ABD eski Başkanı Bill Clinton’un üniversiteden sınıf arkadaşıydı.) Joseph E. Estrada’nın Devlet Başkanlığı döneminde (1998-2001), Marcos’tan miras kalan devletin mafiyöz yapısı iyice güç kazanmış, bir anlamda mafya iktidar olmuştu. Bu durumun sorumlusu ve bir anlamda ülkedeki mafyanın da başı sayılan Başkan görevden alınmış ve yerine yardımcısı Arroyo geçmişti Başkan yardımcısı olarak Arroyo, aslında olup bitenlerin suç ortağıydı ve bazı mafiyöz ailelerle yakın ilişkisi biliniyordu.

Ülkede yükselen protestolar ve huzursuzluk karşısında çareyi muhalefete ve topluma baskıyı artırmakta buldu. Aquino’nun konuşma yaptığı Manila’daki o miting, bu baskılara dönük protesto gösterilerinden biriydi. Aquino’yu o mitingde konuşma yaparken görünce hissettiğim şey, öfkeyle karışık acıma duygusu oldu. Altı yıl ülkeyi yöneten birinin düştüğü bu durum içler acısıydı. Başkanlığı döneminde yapabileceği çok şey varken neredeyse köklü-radikal hiçbir değişim yapmamıştı. Marcos’un yarattığı-sebep olduğu “failed state” (başarısız-çökmüş devlet) yerinde kalmıştı. Bu konuya yazının ilerleyen bölümünde tekrar döneceğim. Önce, ülkeyi bir “failed state”e dönüştüren faşist diktatör Marcos’un “harika” siciline biraz göz atalım.

‘KAHRAMAN’IN YALAN DOLGULU ÖZGEÇMİŞİ

Marcos, kerameti kibrinden menkul her “özel/seçilmiş kişi” gibi, oku oku ipe diz diye özetlenebilecek özlü sözler döktürmeye hevesli biriydi. İşte iki örnek: “Sık sık tarihte nasıl anılacağımı merak ediyorum: Bir bilge mi? Askeri kahraman mı? Kurucu mu?” Breh breh… II. Dünya Savaşı sırasında Marcos, orduda yedek subay olarak görev yaptı. Biyografisinde yazılanlara göre, savaşta kahramanca roller oynamış, Japonlar tarafından yakalanıp esir alınmış ve işkence görmüştü. Gerilla liderliği yapmış ve gerilla hareketinde önemli bir şahsiyet olmuştu. Bu iddiaları siyasi kariyerinde önemli bir rol oynadı. Ancak, diktatörün son günlerinde açılan ABD arşivleri savaş sırasında Marcos’un Japonya karşıtı faaliyetlerde hiç rol oynamadığını ortaya çıkardı. Orduda geri hizmet sayılacak bir görevde bulunmuştu. İktidarının son günlerinde (18 Şubat 1986, devrilmesinden bir hafta önce) Amerikan CBS TV’nin (bildiğiniz nedenle) “sabıkalı” programı “Face the nation”ın uzaktan yaptığı yayında kendisine ABD arşivlerinin ortaya çıkardığı bu gerçek (yalan kahramanlık hikâyesi) hatırlatıldığında, “Bunlara inanıyor musunuz? Bunlar yalan. Bir kahramanı gözden düşürmeye, (seçim) zaferimi çalmaya çalışıyorlar” diye karşılık vermiş. Oysa seçimi çalan kendisiydi.

Bu program gibi ünlü TV yapımlarında sorulan bazı soruların Beyaz Saray’ın “özel ricası” üzerine sorulduğunu kendi biliyor muydu veya çevresinde bunu bilecek çapta kimse var mıydı, emin değilim. Programcılar rezil bir diktatörü bir TV programında bütün dünyaya rezil ettiler. Daha sonraları, diktatör Marcos’un muhterem zevcesi büyük ses sanatçısı (güzel şarkı söylermiş), kültür insanı (kültür projelerindeki yolsuzlukları anlamında), okur-yazar-entelektüel, iyi bir Katolik ve birinci sınıf bir yalancı ve arsız İmelda hanımefendi, “O programın kendilerine kurulan bir komplo olduğunu” söylemiş. Oysa Marcos’un imajını oluşturan ABD idi. Amerika tarafından özel olarak seçilmiş, parlatılmış ve önü açılmıştı. İngilizce ifadeyle, “A handy puppet, hired by USA and fired by USA”. (ABD tarafından istikbal edilen ve ABD tarafından harcanan bir kullanışlı kukla) Marcos’un şu özlü sözü ise bir kamyon arkası yazısı güzelliğindedir: “Tarih tarihçilere bırakılmamalıdır. Aksine, Churchill gibi olun. Tarih yapın ve sonra yazın”. İnsanın “Yürü be Marcos! Kim tutar seni” diyesi geliyor. Bu tarihçilik iddiasını yukarıda bahsettiğim kendi (yalan dolgulu) tarihiyle birleştirince ortaya çıkan “tarih yapma ve yazma” hevesinin nasıl bir şey olduğu da anlaşılıyor. Kısaca, yalana dayalı veya uydurma bir tarih yaratmak ve yazmak diyebiliriz.

FAILED STATE FİLİPİNLER

Marcos, Nisan 1986’da NY Times’a verdiği röportajda, “En büyük arzum, barış içinde Ilocos Norte’ye (doğup büyüdüğü yer) dönmek ve orada yaşamak ve ülkemde normale dönüşün bir parçası olmak” demiş. Bu normale dönüş, kolayca tahmin edileceği gibi, Marcos rejiminin-diktatörlüğünün bir şekilde devamı anlamına geliyor. Başka bir röportajında ise Aquino için “Zavallı kız, çok fazla darbe alacak. Bu iş onun yutabileceğinden büyük bir lokma” diye şefkat gösterisi yapmış. “Büyük lokma” dediği şey geride bıraktığı çürümüş-kokuşmuş, çökmüş devlet. Bu yapıyla bir şekilde uzlaşma ararsanız, verilen zararı rötuşlamak ve devleti restore etmek niyetindeyseniz, lokma gerçekten yutulamayacak kadar büyük olabilir. O çürümüş-kokuşmuş yapı kendini kolay yedirmez. Peki, yapılması gereken nedir?

Marcos’un zehirli mirası:‘Failed state’ Filipinler (II)

KAMURAN KIZLAK

[email protected]

BirGün Gazetesi, 16 Ekim 2021

https://www.birgun.net/haber/marcos-un-zehirli-mirasi-failed-state-filipinler-ii-362300

 Önceki yazıda devrik diktatör Marcos’un geride bir çökmüş devlet (failed state) bıraktığından bahsetmiş, “Böyle bir yapıyla bir şekilde uzlaşma ararsanız, verilen zararı rötuşlamak ve devleti restore etmek niyetindeyseniz, o yapı yutulamayacak kadar büyük bir lokma olabilir. O çürümüş-kokuşmuş yapı, kendini kolay yedirmez” demiştim ve “Peki, yapılması gereken nedir?” sorusuyla bitirmiştim.

Marcos, bir faşist diktatörlük kurmak ve sürdürmek için ihtiyaç duyduğu yetkileri alana kadar anayasayı ve yasaları defalarca değiştirdi. Sonunda amacına ulaştı; yani hukuku fiilen ortadan kaldırdı. Hukukun yerini Marcos’un emirleri, kararları, tehditleri ve mesajları aldı. Kesile biçile Marcos’un faşist diktatörlüğü için ideal kostüm haline getirilen anayasa, Başkan’a çok büyük yetkiler tanıyordu. Gerçekte, hukuk ortadan kaldırıldığı için yetkilerinin sınırı yoktu. Yani o sınırı belirleyen hukuk artık yoktu. İstediği yetkiyi dilediği gibi kullanabilirdi, zaten kullanıyordu da.

Corazon Aquino, Başkanlığı işte bu sınırsız yetkilerle yani ortadan kaldırılmış hukuk (veya fiili hukuksuzluk) koşullarında devraldı. İstese, başta yargı ve polis (ve bir ölçüde ordu) olmak üzere bütün kurumlardaki Marcos’la iş tutan ve faşizan sağ ile iltisaklı görevlileri bire kadar temizleyebilir, onun adına suç işleyen/suça ortak olan yanaşmaların hepsini tutuklatabilir ve Marcos’tan miras kalan o çürümüş-kokuşmuş “failed state’i” bir gecede tasfiye edebilirdi. Ama yap(a)madı. Oysa o suç ortağı yanaşmaların hepsi ömürlerinin geri kalanını hapiste geçirmelerine yetecek kadar çok suç işlemişlerdi.

Aquino yönetimi, Marcos tarafından hukuku ortadan kaldırmak için defalarca değiştirilen, hukuku katletme aracı haline getirilen anayasadan hukuk çıkarmaya çalıştı. Oysa hukuk guguk lafları etmek, bu durumda anlamsız hatta düpedüz ahmakçaydı. Yapılması gereken, bu fiili hukuksuzluğun verdiği sınırsız yetkileri sonuna kadar kullanarak, hukuksuzluk eseri ve hukuksuzluğa dayanan rejimi ve devlet yapısını yıkıp geçmek, ezip gitmekti. Böylece, devrilen faşist rejimi (ve devletini) bir gecede bile tasfiye edebilir ve ülkede hukukun tesis edilmesine, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına ve bir demokratik cumhuriyetin kurulmasına öncülük edebilirdi. Bu, Aquino yönetiminin Filipinler halkına borcuydu. Ama yap(a)madı. Çünkü Aquino’da cisimleşen ittifakın önceliği ve hedefi Marcos’tan kurtulmaktı. Kapsamlı bir demokrasi programları (hatta restorasyon programları bile) yoktu. Sonuç olarak, burjuva muhalefet halkın umudunu çaldı…

YAĞMALANAN FİLİPİNLER

Aquino, uçurumdan yuvarlanmakta olan bitmiş bir ekonomi devraldı. Yönetimi boyunca da ekonomiyi toparlayamadı. Aksine enflasyon yükselmeye devam etti. Ülke kaynakları Marcos ve yanaşmaları tarafından o kadar yağmalanmıştı, ülke o kadar soyulmuştu ki kaynaklar tükenmişti. Oysa kaynak ortada duruyordu: Yapılması gereken şey, ülkeyi yağmalayanlar, soyanlar kimlerse, halktan çaldıklarını son kuruşuna kadar geri almaktı. Yani Marcos rejimiyle iş tutarak zenginleşen yağmacıların mülklerine el koymak, hepsini mülksüzleştirmekti. Bunun yerine sadece Marcos’un servetinin peşine düşüldü. Oysa Marcos, yandaş-yanaşmalarının ve yakınlarının ülkeyi yağmalanmasına aracılık ederek kendi payını alıyordu. Onun payı diğerlerinin yanında çok küçük sayılırdı. Fakat bu yağmacılara ve servetlerine neredeyse hiç dokunulmadı.

SONUÇ YERİNE…

Aquino yönetimi, Marcos rejiminin verdiği hasarı rötuşlamayı ve devleti restore etmeyi denedi. Fakat hasarı kısmen rötuşlasa bile, Marcos öncesindeki devleti restore edemedi. Çünkü yeni bir devlet veya devleti yeniden kurmak gerekiyordu. Ama yapıl(a)madı. Marcos’un bıraktığı mafiyöz devlet yapısı rötuşlandı, o kadar. Sonuç ortada: 35 yıldır kendini toparlayamayan, sürekli yeni Marcoslar üreten bir mafiyöz “failed state.”

Gerçekte ortada bir devlet de yoktu. Filipinler devlet olma vasfını kaybetmişti. Çünkü devlet denen yapının sağlam kurumları olur ve o kurumsal yapıya işlerlik sağlayan ve “meşru” kılan şey hukuktur. Hukuk ortadan kaldırılırsa, devlet de ortadan kalkmış demektir. Kurumlar ise, başta polis ve yargı (ve ordunun bir bölümü) olmak üzere, bu mafiyöz rejimin yan kollarına, uzantılarına dönüşmüşlerdi. Ülke bir mafiyöz suç örgütünün eline düşmüştü, onun keyfi yönetimi altındaydı. Marcos’un mafiyöz suç örgütü devletin yerini almıştı. Filipinler’de olan buydu.

Uzun süre faşist diktatörlük rejimlerine maruz kalan ülkelerin kaçınılmaz kaderi Filipinler benzeri bir “failed state”e dönüşmek oluyor. Bunun hiçbir istisnası yok. İşte Filipinler ve Suharto faşizminden sonraki Endonezya… Örnekler çoğaltılabilir. Kendi ülkelerinin bu kaderden kaçınabileceğini veya bu sonla karşılaşmayacağını düşünenler ya başlarına geleni anlamaktan uzaklar, ya gerçeklerle yüzleşmekten kaçınıyorlar, ya hayal görüyorlar ya da halka yalan söylüyorlardır.

 

2 Yorum

  1. Thank you for your sharing. I am worried that I lack creative ideas. It is your article that makes me full of hope. Thank you. But, I have a question, can you help me?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir