Ukrayna’dan Tayvan’a “Yeni Dünya Düzeni”3 yazı_ Kamuran KIZLAK_ 18.03.2022_ kamuraninnotdefteri.blogspot.com

Ukrayna’dan Tayvan’a “Yeni Dünya Düzeni” 1
Kamuran KIZLAK
kamuraninnotdefteri.blogspot.com, 18 Mart 2022
https://kamuraninnotdefteri.blogspot.com/2022/03/ukraynadan-tayvana-uzanan-yeni-dunya.html
Rusya’nın ABD’ye Ukrayna üzerinden verdiği karşılığın Tayvan sorununu (yani Çin’in ABD ile Tayvan üzerinden yaşadığı sorunu) daha görünür kılmak gibi bir sonucu da oldu. ABD emperyalizminin dezenformasyon kaynağı olarak işlev gören dünyanın çeşitli yayın organlarında yakında Çin’in de Tayvan’a gireceğinden bahseden değerlendirmeler yer almaya başladı. Hatta -tam Pompeo’nun ziyareti öncesi- Tayvan’ın ABD’den bile Amerikancı sağcı-milliyetçi yönetimi “Tıpkı Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi gibi Çin de Tayvan’ı işgal etmeyi planlıyor” diye kışkırtıcı bir açıklama yaptı. Aslında, ABD’nin istediği tam da bu. Yani Çin’in (zaten kendi toprağı olan) Tayvan’ı işgal etmesi. Böylece, Çin’i de Rusya ile aynı çuvala atmak ve Rusya’ya karşı arkasında hizalanan Batı’yı Çin’e karşı da kullanmak ve bir taşla iki kuş vurmak. Oysa Çin’in Tayvan’ın bu açıklamasına cevabı “İstesek yaparız, engel olabilecek bir güç yok” olarak anlaşılabilecek Çin hava kuvvetlerini Tayvan hava sahasında yaptığı güç gösterisi oldu.
Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi, arka planı ve olası sonuçlarına ilişkin çok şey söylendi. Fakat çok açık olan bir sonuç var ki hiç bahsedilmiyor, muhtemelen dillendirmekten özenle kaçınılıyor: ABD, Ukrayna’da dünyanın gözü önünde Rusya’dan sağlam bir sopa yiyor. Onca askeri güç gösterisi, onca tehdit Rusya’yı durduramadı ve Ukrayna üzerinden yapılan ABD kuşatmasını yardı. Ukrayna’da sopa yiyenlerin Amerikan piyonları olması, sopayı aslında ABD’nin yediği gerçeğini değiştirmez. Sonuç, ABD’nin ayağının Ukrayna’dan kesilmesi ve onun işgal-terör gücü NATO’nun Rusya sınırlarından uzaklaşması olacak. Sonuç olarak, ABD’nin Rusya’yı ta sınırına kadar giderek kuşatma projesi çuvalladı.
Şimdi ABD yeni bir Amerikan yalanı pazarlamaya çalışıyor. ABD basınında yer alan Beyaz Saray’ın ısmarlama yalan haberine göre, “Rusya, Çin’den askeri yardım istemiş”. Üç amaçlı bir yalan: (1) Rusya’nın askeri gücü hakkında kafaları karıştırmak ve böylece Ukrayna’daki piyonlarını cesaretlendirmek ve (2) Çin’i de aynı çuvala atarak bir “Rusya-Çin ortak yayılmacılığı” yalanı yaymak. Dünyayı bu yalana inandırabilirse, bu kez arkasında hizalanmış gibi duran gücü (NATO, AB, vs) Çin’e karşı da kullanmak. (3) Çin’i savaşın tarafı gibi göstererek barışçıl çözüm için arabulucu olarak devreye girmesini önlemek ve böylece Rusya’yı yıpratacağı-zayıflatacağını varsaydığı savaşın üzün süre devam etmesini sağlamak.
Çin, “Ukrayna’yı çevreleyen sorundan ABD’yi sorumlu tutmakla” ve Rusya’nın ABD tehdidine karşı bir meşru savunma yaptığını ima etmekle birlikte, askeri müdahaleyi-işgali onaylamadı. Bu yüzden de BM’deki oylamada Rusya’yı destekleyen karşı oy kullanmak yerine çekimser kaldı. Rusya’nın Çin’den askeri destek istediğine dair Amerikan yalanını bir anlık doğru varsaysak bile, Çin, hep açıkladığı gibi “bir barışçıl güçtür ve sorunların çözümü barışçıl müzakereler yoluyla olmalıdır.”
Ukrayna ve Tayvan benzer sorunlar mı?
İki sorunu (Ukrayna-Tayvan) yan yana koyan değerlendirmeler şu önemli ayrıntıyı atlıyor: Ukrayna, Rusya’nın da (ta SSCB döneminden beri) tanıdığı bir devletken Tayvan adası, tarihi boyunca Çin anakarasının bir parçasıydı, hiç bağımsız bir devlet olmadı ve aynı dili (Mandarin) konuşuyorlardı. İki sorun arasında benzerlik kurulacaksa, bu benzerlik Ukrayna üzerinden değil sadece Rusya’nın tanıdığı Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri üzerinden olabilir. Yazının ikinci bölümünde görüleceği gibi, Tayvan, 1950’de ABD’nin bir oldubittiyle devlet statüsü tanıdığı (Çin anakarasına ait) bir ada. Daha açık bir ifadeyle, Rusya’nın var ettiği Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin uluslararası statüsü neyse ABD’nin var ettiği Tayvan’ın statüsü de odur. Objektif bir gözle bakıldığında durum bundan ibarettir.
Emperyalist haydutluğun silueti olarak Pompeo
Bu yazıyı hazırlamaya başladığımda Trump’ın son Dışişleri Bakanı ve muhtemelen gelecek seçimlerde Cumhuriyetçilerin Başkan adayı (ki Trump’dan daha tehlikeli biri) Mike Pompeo, sağcı-milliyetçi yönetiminin davetlisi olarak Tayvan’da dolaşıyordu ve Tayvan’ın bağımsızlığına ilişkin konuşmalar yapıyordu.
Hazır laf açılmışken-adı geçmişken Pompeo ile ilgili birkaç cümle etmekte yarar var. Bu yeminli anti-komünist ve azılı Çin düşmanı muhtemelen gelecek seçimlerde Cumhuriyetçilerin Başkan adayı olacak. Başkan seçilmesi ise büyük olasılık. Zira Biden yönetimi, demokratlar, tarihlerindeki en ağır hezimete uğrayacaklar gibi görünüyor. Çöküşe giden ABD hegemonyasını gerileme-zayıflamanın nedeni olan politikalarla restore etmeye kalkışmak Biden yönetimi açısından tam bir ahmaklık örneği.
Sonraki Başkanlık seçimlerinde Trump kendisi aday olmak istese bile, Amerikan müesses nizamının onun adaylığını engelleyip yerine Pompeo’yu oyuna süreceğini düşünüyorum. Trump, dangalağın biriydi, sağlıksız bir akla sahipti, tutarsızdı, güven duyulamayan biriydi. ABD Başkanından ziyade aklı kâr-zarar hesabı üzerinden çalışan bir çapsız tüccar gibiydi. Gerçekte siyasi olarak tam faşistti, hem de en döküntüsünden. Dolayısıyla, böyle dangalak bir döküntünün tekrar aday (veya Başkan) olması Amerikan müesses nizamı açısından pek kabul edilebilir görünmüyor.
Emperyalist haydutluk aracı olarak Tayvan sorunu
Özellikle son 20 yıldır ABD, Tayvan’ı silahlandırarak ve “bağımsızlık yanlısı” sağcı-milliyetçi yönetimleri kışkırtarak Çin için bir tehdit ve istikrarsızlık unsuru yaratmaya çalışıyor. Özet olarak, Amerikan emperyalizmi Ukrayna’da Rusya’ya karşı ne amaçladıysa, Tayvan’da da Çin’e karşı aynı şeyi amaçlıyor.
Peki, Tayvan’ı neden Biden yönetiminden birileri değil Pompeo ziyaret ediyor? Bunu iki şekilde yorumlamak mümkün: (1) Tayvan sorununu alenen kaşıyarak Biden yönetimini Çin’e karşı tahrik etmek, sertleşmeye veya belki de çatışmaya zorlamak ve (2) ABD’nin resmi yönetiminin Tayvan ile ilişkilerde dikkatli davranmak zorunda olması nedeniyle, sorunu sorumsuz eski yönetim üzerinden kaşımak. Üçüncü bir olasılık ise, Pompeo’nun Başkan adaylığı için ısınma turuna Tayvan’dan başlaması. Yani “Çin’e karşı (Trump döneminde) başlattığımız gerilimi daha da sertleştirerek kaldığımız yerden devam edeceğiz” mesajı.
Pompeo, 2019’da Hong Kong’da baş gösteren Çin karşıtı olaylarla özel olarak ilgilenmiş, özel rol oynamış biri. Hatta onun eseri bile sayılabilir. Yani Hong Kong’da bir özel olarak kaybeden varsa, o da Pompeo’dur. Hong Kong’da denediğini şimdi Tayvan’da da denemek ister gibi görünüyor. ÇKP kaynaklarına göre, “Tayvan’daki Amerikancı sağcı-milliyetçi yönetim giderek zayıflıyor, zayıfladıkça ABD’ye daha fazla yanaşıyor ve halktan ve halkın çıkarlarından daha da uzaklaşıyor”.
Yukarıda bahsedildiği gibi, ÇKP kaynaklarına göre, “Çin barışçıl bir güçtür ve sorunların çözümü iki tarafın da kazanacağı barışçıl müzakerelerde aranmalıdır. Fakat bu durum ulusal çıkarları ve egemenlik hakları söz konusu olduğunda askeri güç kullanmaktan kaçınacağı veya savaşı göze almayacağı anlamına gelmez”. Nitekim 31 Ekim 2021’de, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Roma’da ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile yaptığı görüşmede “Tayvan sorunu Çin ile ABD arasındaki en hassas konu ve yanlış ele alınırsa Çin-ABD ilişkilerini alt üst eder” diye uyardı.
Yakın zamanda ABD medyasına bir röportaj veren Çin’in Washington Büyükelçisi Qin Gang ise, “ABD tarafından cesaretlendirilen Tayvan yönetimi bağımsızlık yolunda ilerlemeye devam ederse, büyük olasılıkla Çin ve ABD’yi bir askeri çatışmayla karşı karşıya getirecek. Tayvan sorunu Çin ile ABD arasındaki ‘en büyük barut fıçısı’dır. Çin anakarasının Tayvan sorununa yönelik resmi tutumu şudur: Çin, barışçıl yeniden birleşme umutları için azami samimiyet ve büyük çaba gösterecek; ancak gerekirse barışçıl olmayan yollardan kullanmaktan vazgeçmeyi taahhüt etmeyecektir (…) Bazı Amerikalılar sağırmış gibi davrandıkları için sesimizi yükseltmek zorunda kalıyoruz. ABD, Çin’den gelen uyarıları görmezden gelmeye devam ederse, Tayvan Boğazında daha fazla gerilim, kriz ve hatta çatışmayla karşı karşıya kalacak” dedi.
Tayvan sorunu sonraki yazıda tarihsel bir perspektifle ayrıntılı olarak ele alınacak.
Ukrayna’dan Tayvan’a “Yeni Dünya Düzeni” 2: Tayvan Sorunu
Kamuran KIZLAK
kamuraninnotdefteri.blogspot.com, 23 Mayıs 2022
https://kamuraninnotdefteri.blogspot.com/2022/05/ukraynadan-tayvana-uzanan-yeni-dunya.html
“Tayvan sorunu”, Çin Halk Cumhuriyetinin (ÇHC) kurulmasının (1949) ardından (yani devrimden sonra), 1950’li yıllarda ortaya çıkan bir sorun. İç savaşta komünistlere yenilen Guomintang yöneticilerinin bazıları HK’a kaçarken liderleri ve (aynı zamanda) devrimin yıktığı “Çin Cumhuriyeti”nin Devlet Başkanı General Chiang Kai-Shek (Çan Kay-Şek) yakın çevresinde yer alan yöneticilerle birlikte Tayvan adasına kaçtı. Savaş devam ederken bir buçuk milyon kişiye yakın anti-komünist de oraya kaçmıştı. Çan, 1950’de Tayvan’da “Çin Cumhuriyeti”ni ilan etti ve kendisinin de “Çin Devlet Başkanı” olduğunu duyurdu. Başka bir ifadeyle, “Çin Cumhuriyeti”, Çin anakarasının bir parçası olan Tayvan’a taşınmıştı ve artık bütün Çin’i Pekin değil Tayvan temsil edecekti. Çan, bunu amaçlıyordu… Bugünkü Tayvan yönetiminin iki ayrı devlet ve bağımsızlık talebinin aksine, o tarihteki iddiası “tek Çin vardır ve onu da Tayvan’daki ‘Çin Cumhuriyeti’ temsil etmektedir” idi.
Tayvan konusunun Çin-ABD arasında ciddi bir sorun olarak belirmesi Kore savaşı (1950-53) sırasında iki ülkenin karşı karşıya gelmesiyle başladı. Çin Halk Cumhuriyeti, savaşta Kuzey Kore yanında yer alınca, ABD, Tayvan’ı Çin ve Kuzey Kore’ye karşı bir üs olarak kullanmaya karar verdi. Çan’ın Tayvan’da kurduğu “Çin Cumhuriyeti”ni Çin’in tek resmi hükümeti-temsilcisi olarak tanıdı ve adayı Çin’den koruyabilmek için Tayvan boğazına deniz filosu gönderdi. Tayvan yönetimi çevredeki küçük adaları da işgal etmeye kalkışınca, 1954, 55 ve 58 de Çin’in saldırısıyla karşılaştı. 1958’de Tayvan yönetimiyle ABD arasında savunma anlaşması imzalandı ve ABD adaya asker çıkardı. Böylece ada fiilen ABD’nin Kuzey Kore, Çin ve SSCB’ye karşı Pasifik’te edindiği üsse dönüşmüş oldu.
Birleşmiş Milletler kurucu üyeliğine giden yol
- paylaşım savaşı başladığında Çin’in büyük bir parçası Nazi müttefiki Japonya’nın işgali altındaydı. 1931’de Japonya, Çin’in Mançurya bölgesini işgal etti ve devrik imparator Pu-Yi yönetiminde kukla bir devlet kurdu. İşgal Mançurya ile sınırlı kalmadı ve Çin’in iç bölgelerine doğru yayıldı. Ordusu Japonya ordusu karşısında defalarca bozguna uğrayan ve ülkesi büyük toprak kaybeden Çan, Japonya ile savaşmaktan vazgeçmişti ve bir uzlaşma yolu arıyordu.
Ona göre, Japonya emperyalizmiyle uzlaşmanın önündeki engel işgalcilere karşı savaşan ve giderek güçlenen komünistlerdi. Bu yüzden, komünistleri ortadan kaldırmayı öncelikli amaç sayıyordu. Onları ortadan kaldırdıktan ve ülkenin birliğini sağladıktan (gücünü sağlamlaştırdıktan) sonra, Japonya ile de bir “uzlaşma” sağlayabileceğine inanıyordu. Bu yüzden, komünistler işgalci Japonya ordusuna karşı savaşırken Çan’ın (Guomintang) ordusu komünistlere saldırıyordu (Nazi Almanya’sı da askeri yardım ve danışmanlık sağlıyordu). Komünistler, ısrarla 1927’de başlayan “iç savaşı durdurmayı ve güçlerini birleştirerek Japonya işgaline karşı birlikte savaşmayı” teklif etmelerine rağmen Çan, bu teklifi uzun süre ret etti ve saldırılarını sürdürdü.
1936’da Guomintang ordusundan bazı yurtsever subaylar tarafından kaçırılıp komünistlerle görüştürülmesi üzerine Çan, iki ordunun güçlerini birleştirmesini ve Japonya’ya karşı birlikte savaşmayı kabul etti. Komünistlerin tek koşulu iki ordunun gücünü birleştirmesiydi. Guomintang iktidarına, Çan’ın devlet başkanlığına ve onun askeri komutasını kabul etmeye itirazları olmadı. Öncelikli amaç işgalci Japon emperyalizminin yenilmesiydi. Komünistlerin bu taktik hamlesi Çan’ın kendi iktidarının akıbetine ilişkin korkularını giderdi. Buna rağmen, askeri güçlerin birleştirilmesi ve ortak ordunun kurulması neredeyse iki yıl sonra mümkün olabildi. Böylece, Çin’e bir taraftan Sovyetler Birliği diğer taraftan Amerika askeri yardım yapmaya başladı.
Sonunda, 1945’te Japonya yenildi ve Çin, II. Dünya Savaşının kazanan tarafı arasında yerini aldı. Böylece, 1945’te kurulan Birleşmiş Milletlerin (BM) beş kurucu-daimi üyesinden biri olma ayrıcalığını/hakkını elde eti. O tarihte Çin’i (o günkü adıyla Çin Cumhuriyetini) Guomintang Partisi yönetiyordu. General Çan Kay-Şek, hem partinin lideri hem de Çin Cumhuriyeti’nin devlet başkanıydı. Aslında, komünistler olmasa, Çan’ın Çin Cumhuriyeti kazanan tarafta değil “Japonya ile uzlaşma arayan (ve Nazilerle ilişkisi olan) bir işbirlikçi” olarak bedel ödeyenler arasında yer alabilirdi.
Japonya’nın yenilmesinin ve savaşın bitmesinin ardından, ABD’nin Guomintang ile komünistleri bir şekilde uzlaştırma girişimleri sonuç vermedi. 1947’de iç savaş tekrar başladı. Sonuçta, 1949’da, ABD’nin desteklediği Guomintang yönetimi ordusu Çin Halk Kurtuluş Ordusuna (komünistlere) yenildi. Çan, yakın çevresindeki yöneticilerle birlikte Tayvan’a kaçtı ve orada “Çin Cumhuriyeti”ni ilan etti. ABD, 1950’de Çan’ın yönetimini “Çin’in tek resmi hükümeti” olarak tanıdı.
BM’de Çin’in temsili karmaşası
Yukarıda anlatıldığı gibi, ABD’nin bir oldubittiyle devlet statüsü tanıdığı “Tayvan Çin Cumhuriyeti” yasal olarak Çin’in tek meşru hükümeti olduğunu iddia ediyordu ve bu iddiası 1950’ler ve 1960’larda ABD ve müttefiklerinin çoğu tarafından kabul görüyordu. O yıllarda Sovyetler Birliği ile Çin Halk Cumhuriyeti müttefikti. ABD, ÇHC yerine Çin Cumhuriyetini (Tayvan) tanıyarak Komünist bloğun BM Güvenlik Konseyi’nde SB’nin yanı sıra bir sandalye daha kazanmasını engellemek istedi.
1971’e gelindiğinde, bir taraftan Çin-Sovyetler Birliği (SB) ayrışması keskinleşirken, diğer taraftan Vietnam Savaşı ABD’nin aleyhine dönmeye başlamıştı. ABD, Vietnam’da komünistlere askeri ve siyasi destek veren SB’ne karşı elini güçlendirmek ve daha fazla diplomatik baskı uygulamak istiyordu. Bu sırada, Nixon’un ulusal güvenlik danışmanı Henry Kissinger, Çin’i ziyaret etti ve Dışişleri Bakanı Zhou En-lai (Co En-Lay) ile görüştü. Aslında bu ziyaret ikili arasındaki ikinci görüşmeydi. Kısa bir süre önce Pakistan’da gizli bir görüşme yapmışlardı. Bu görüşmelerin “BM’de Çin Halk Cumhuriyeti’ni (ÇHC) tanınması” çerçevesinde yürütülen müzakereler olduğu artık biliniyor.
25 Ekim 1971’de, Arnavutluk’un Çin Halk Cumhuriyeti’ni (ÇHC) tek yasal Çin olarak tanıması için BM’de başlattığı girişim BM Genel Kurul Kararı olarak kabul edildi. 22 yıl boyunca o koltuğu işgal eden Çan ve onun Tayvan Çin Cumhuriyeti bir köşeye itiliverdi.
Nixon’un Çin ziyareti
ÇHC’nin 15 Kasım 1971’de BM’deki koltuğuna oturmasının ardından, Nixon, 1972’de Çin’i ziyaret etti. Böylece, ABD-Çin ilişkilerinin normalleşmesi için ilk adım atılmış oldu. Bu ziyaret, ABD, ÇHC’ini henüz resmi olarak tanımadığı için diplomatik olarak iki ülke arasındaki bir resmi ziyaret sayılmaz.
O günlerde, ABD ordusu Vietnam’da Sovyetler Birliğinin (SB) desteklediği Kuzey Vietnam karşısında ağır bir hezimet yaşıyordu, savaşı kaybetmek üzereydi. Bu ziyaret, o yıllarda Sovyetler Birliği (SB) ile ilişkileri bozulmuş olan Çin’i SB’ye karşı ABD’nin yanında yer almaya ikna etmeyi veya en azından tarafsız kalmasını garantiye almayı amaçlıyordu. Sonraki yıllarda Çin, ABD’nin yanında yer almasa bile, Mao’nun (SB’ni “sosyal emperyalist” olarak tanımlayan) “Üç Dünya Teorisi” uyarınca SB’nin karşısında yer almaya devam etti.
Bu ziyaret sonrası, Nixon yönetimi Çin’in ABD için açık tehdit oluşturmadığı, zaman içinde çıkarının ABD ile iyi ilişkiler kurmak olduğunu anlayacağı ve ABD ile yakınlaşacağı sonucuna vardı. Bu değerlendirmeye ek olarak, Vietnam bozgununun ortaya çıkardığı en önemli sonuç Nixon’un “stratejik daralma (strategic contraction)” doktrinidir. Bu doktrine göre, “bundan sonra Amerika, ‘monolitik’ komünizm tehdidine karşı çıkmak için herhangi bir bedel ödemeyecek, bir yük üstlenmeyecektir. Bunun yerine, büyük güçlerin saldırılarına karşı savunma anlaşmalarındaki taahhütlerini yerine getirecek, Asya ülkelerinin Amerikan yardımlarıyla kendi savunmaları için birincil sorumluluğu üstlenmeleri beklenecektir”.
Sonuç olarak, Aralık 1975’te ABD Başkanı Ford, Çin’i ziyaret etti. Aralık 1978’de, Çin ile ABD arasında “diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla ilgili ortak bildiri” yayınlandı. ABD (Nixon, devrildiği için o günleri göremese de), 1979 yılında ÇHC’ni resmi olarak tanıdı ve diplomatik ilişki kurdu.
Shanghai Bildirisi
Nixon’un ziyareti sırasında imzalanan “Shanghai (Şanghay) Bildirisi”yle ABD, Tayvan’daki askerlerini çekmeyi, Çin ise Tayvan sorununun barışçıl bir şekilde çözülmesini kabul etti. Böylece, ABD’nin o güne kadar “Çin’in tek hükümeti” olarak tanıdığı “Tayvan Hükümeti/Çin Cumhuriyeti” bir kenara itiliverdi. Tayvan sorunu rafa kalkmıştı, ta ki 20 yıl öncesine yani Çin, ABD hegemonyası için bir tehdit olarak belirene kadar… (devam edecek)
Ukrayna’dan Tayvan’a “Yeni Dünya Düzeni” 3: Barışçıl yeniden birleşme
Kamuran KIZLAK
24 Ağustos 2022
https://kamuraninnotdefteri.blogspot.com/2022/08/ukraynadan-tayvana-yeni-dunya-duzeni-3.html
1972’de, Nixon’ın Çin ziyareti sırasında, Çin-ABD arasında imzalanan “Şanghay Bildirisi” Tayvan sorununu iki ülke arasında ciddi bir gerilim konusu olmaktan çıkardı. Bu arada, bir önceki yazıda bahsedildiği gibi, ABD, 1979’da Çin Halk Cumhuriyetini (ÇHC) resmen tanıdı ve diplomatik ilişki kurdu. ABD’nin Çin ile kurduğu bu ilişki bugün ile karşılaştırıldığında oldukça ılımlı bir ilişkiydi. Çünkü ABD şu üç varsayımla hareket ediyordu:
(1) Zaman içinde Çin, çıkarının Amerika ile yakın ilişkiler kurmak olduğunu anlayacak;
(2) Bunun sonucu olarak, Rusya’ya karşı ABD ile az-çok ortak veya benzer bir politika izleyecek;
(3) ABD, zaman içinde Çin’i kontrol edebilecekti.
ABD’nin Çin hakkındaki bu hayalleri, 90’lı yıllardan başlayarak ÇKP içine elini uzatma girişimleri ve demokrasi güçlerini-demokratları destekleme adı altında bir Amerikancı muhalefet ve kamuoyu yaratma çabalarıyla yaklaşık 10 yıl öncesine kadar devam etti; fakat sonuç ABD açısından hayal kırıklığı oldu. 2000’li yılların başlarında, Çin, ABD hegemonyasını tehdit eden ciddi bir ekonomik, bilimsel, teknolojik ve askeri güç olarak ortaya çıkmaya başladı. ABD açısından ise filmin koptuğu ve Çin’i artık bir düşman veya (diplomasi diliyle) “baş edilmesi gereken bir zorlu rakip” olarak görmeye başladığı dönem oldu.
Çin’in çökeceğini müjdeleyen kâhin
2000’li yılların başlarında Hong Kong (HK)’da yarı Çinli (baba tarafından Çinli) bir Amerikalı “kâhin” dolaşıyordu. Avukattı, gazeteciydi, yazardı. HK, Tayvan ve Çin’de bazı Amerikan firmalarının avukatlığını yapıyordu, bazı Amerikan gazete ve dergilerinde Çin üzerine yazılar yazıyordu. Asıl ününü ise 2001’de ABD’de basılan “The Coming Collapse of China (Çin’in Beklenen Çöküşü)” adlı kitabına borçluydu. Gordon Guthrie Chang isimli bu “kâhin”, kitabında Çin’in 2011 yılında çökeceğini yazıyordu. Özetle “Bankacılık sistemi, kamu işletmeleri, tarım sektöründe büyük sorunlar var. ÇKP, bu sorunları çözemeyecek ve Çin, 2011’de çökecek” diyordu. 2011 yılı içindeyken kehanetini 2012 olarak güncelledi. Üstelik bu güncelleme yazısı ABD’nin popüler dış politika dergilerinden olan “Foreign Policy” de yayımlandı. O gün geldiğinde, Çin, bırakın çökmeyi, hem içeride hem dışarıda daha da güçlenmişti. Artık CIA ile bağlantılı olduğunu bildiğimiz bu kâhinin bütün kehanetleri fos çıkmıştı.
Son günlerde, Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti (yani ABD kışkırtması) ve Çin’in Tayvan boğazı çevresinde yaptığı büyük askeri tatbikata bakarak, Çin’in çok yakında Tayvan’a kesinlikle saldıracağından bahseden ve bu konuda garanti veren Çin cahili çokbilmiş kâhinler türedi. Bu Çin cahili falcıların kehanetine güvenip bahis falan oynamayın, paranıza yazık olur…
Gordon G. Chang’ın dile getirdiği bu CIA kehanetlerine HK’da inanan yöneticiler çıkmadı; ama Tayvan’da inananlar, en azından büyük ilgiyle karşılayanlar çıktı. Üstelik bunlar zamanın başbakanı ve bazı hükümet yetkilileriydi. Bu kâhinle birkaç kez görüştüler. Tayvan’daki sağcı-milliyetçi hükümetler, bu kâhinin ilettiği Amerikan mesajını almış olmalılar ki, 1972’den beri yatışmış olan ayrılıkçılık ateşi tekrar o günlerde harlandı. O gün bu gündür, Tayvan’da yönetime gelenler ABD’den daha Amerikancı, ayrılıkçı sağcılara dönüşür oldular.
Çözüme gid(emey)en yol: 1992 Konsensüsü
2 Ocak 2019’da Şi Cinping, HK’un Çin’e devrinin 40. yıldönümünde yaptığı konuşmada Tayvan halkına da seslendi ve Tayvan sorununun siyasi çözümünün “tek ülke, iki sistem” olan Hong Kong ve Macao’da kullanılan formül olacağını söyledi. Tayvan’ın bağımsızlığına şiddetle karşı çıkan uzun bir konuşma yaptı ve “1992 Mutabakatı”na bağlılık çağrısında bulundu. Çin’in soruna bakışı kısaca “Tayvan, bütün tarihi boyunca Çin anakarasının bir parçasıydı. Bugün de tek ülke-iki sistem temelinde Çin’e bağlı bir özerk bölge statüsündedir. Bağımsızlık-ayrılıkçılık yanlısı yönetimlerin kışkırtma ve çabaları sonuç vermeyecek ve Tayvan tekrar anakarayla birleşecektir” şeklinde özetlenebilir.
Çin’in Tayvan İşleri Ofisi tarafından 10 Ağustos 2022’de yayınlanan ve “Bir Ülke, İki Sistem sonunda Tayvanlı vatandaşlar tarafından anlaşılacak ve tanınacaktır” diye biten “Tayvan Sorunu ve Çin’in Yeni Dönemde Yeniden Birleşmesi” başlıklı “White Paper” (Resmi Belge-neden “Beyaz Defter” diye çevrilir, anlamıyorum) Şi Cinping’in yukarıdaki paragrafta geçen sözlerinin daha güçlü ve kararlılıkla vurgulanmasından fazla bir anlam taşımıyor. O yüzden, ayrıca üstünde durmaya da gerek yok.
Şi Cinping’in yukarıdaki konuşmasında andığı “1992 mutabakatı” 1992’de ÇHC ve Tayvan yetkilileri arasında HK’da yapılan bir toplantıda üzerinde görüş birliğine vardıkları ‘tek Çin, iki sistem’i esas alan bir çözüm. Yani Çin, Tayvan’ın bu mutabakatla ÇHC’yi tanıdığını, bahsedilen tek Çin’in ise ÇHC olduğunu ileri sürüyor. Oysa Tayvan Başkanı Tsai Ing-wen, Şi’nin yukarıda alıntıladığım konuşmasına “Pekin yetkililerinin bahsettiği ‘1992 Mutabakatı’nı hiçbir zaman kabul etmedik” diye karşılık verdi. Amerikalı sahipleri izin verene kadar ret etmeye devam edecektir. Çünkü amaç sorunu çözmek değil Tayvan sorununu kaşınacak bir açık yara, Çin’e karşı bir provokasyon malzemesi olarak tutmak.
“Çin Araştırma Enstitüsü” dekanı Prof. Zhang Weiwei’ye göre, “Çin’in hızlı yükselişiyle karşı karşıya kalan ABD, biraz bunalmış durumda. Çin’in yükselişini durdurabilmek için “ticaret savaşı”, “teknoloji savaşı” başlattı ve “Hong Kong kartı”, “Şincan-Uygur kartı”, “Covid-19’un kaynağı kartı” vb. oynadı. Ancak hiçbiri işe yaramadı. Tayvan, ABD’nin elinde kalan tek ve son kart. ABD, Çin’i kontrol altına almak ve tüketmek için bu kartı hala kullanabileceğini düşünüyor.”
“Kritik bir adım atmakta kararlıyım” ya da Çin’in askeri çözümü
Yukarıda tırnak içinde verdiğim sözler hâlihazırdaki Tayvan Başkanı, Tsai Ing-Wen’e ait. Geçen yılın başlarında Amerikalı bir üst düzey yetkiliyle yaptığı görüşmede sarf etmiş. Bu sözler, ağzının pek sıkı olmadığından artık emin olduğum (cadı kazanı) diplomasi kulislerinden Çin yetkililerine sızmış ve oradan da benim kulağıma kadar geldi. O “kritik adım”ın ne olduğunu aslında herkes biliyor: Tayvan’ın bağımsızlık ilanı. Bu sözleri ister hamisi ABD’nin gönlünü hoş etmek ve daha fazla destek almak için ister gerçekten böyle bir niyeti olduğu için söylemiş olsun, Çin, her ikisini de ciddi tehdit olarak görecektir.
Nitekim Prof. Weiwei, 2021 Mayıs ayında kendisiyle yapılan bir görüşmede, “Tasi Ing-Wen, bu riski almaya cesaret ederse, ÇHC bu durumun gereğini yerine getirmeli ve bu nedenle yaşayacağımız acılara katlanmalıyız. Bu durumda, Tayvan sorununu bir süre bazı acılara katlanarak stratejik ve tek hamlede çözmek daha iyidir” dedi. Diplomasi dilinin esnekliğini kullanarak söylenmiş bu muğlâk sözler aslında tefsire gerek bırakmayacak kadar açık: Tayvan yönetimi ayrılık-bağımsızlık ilan etmeye kalkarsa, bunu fırsat kabul etmeli ve bu girişimi karşılaşacağımız bazı sorunlara aldırmaksızın (askeri yolla) ezmeli ve sorunu kökten çözmeliyiz.
Prof. Weiwei, askeri çözümün sadece Tayvan’ın bağımsızlık-ayrılık ilan etmesi durumda düşünülmesi gerektiğini söylerken, özellikle medyada “Neden bu kadar uğraşıp duruyoruz. Sokalım orduyu Tayvan’a ve birkaç günde sorunu kökten çözelim” diye düşünen şahinler de var. Fakat bunlar ağırlığı olan, ÇKP aklını temsil eden kişiler değil. Bu zevat aynı şeyleri 2019-2020’de HK’ta yaşanan olaylar sırasında da söylemişti. Bunlar ellerinde çekiç olduğu için her sorunu çivi gören “sert adamlar”, “keskin milliyetçiler”.
Olası bir askeri müdahalede Çin ordusu (Çin Halk Kurtuluş Ordusu olarak anılır) birkaç gün içinde Tayvan ordusunu da ayrılıkçıları da ezer geçer ve ABD’nin sürekli kaşıdığı bu sorunu ortadan kaldırır. Fakat ÇKP ileri gelenleri bunun Tayvan halkının gururunu kıracağını, kırgınlık yaratacağını, Çin’i halk gözünde işgalci durumuna düşüreceğini ve bu yüzden gerçek bir çözüm olmayacağını düşünüyorlar. Kol bükerek, diz çöktürerek sorun çözmek ÇKP açısından makbul bir çözüm yolu değildir. Bu tarz bir çözüm, ülkelerin-insanların onurunu çiğner, gururu kırar ve onarılması çok zor yaralar açar.
Diğer taraftan, ÇKP’ye göre, “mevcut konjonktürde askeri çözüm yolunu seçmek Amerika’nın oyununa gelmek olur.” Bu da, uluslararası alanda uzun yıllar baş ağrıtacak, içinden çıkılması zor bir sorun demek. Son bir aydır Amerikan yönetiminin tırmandırdığı kışkırtma ABD’nin Çin’i Rusya ile aynı çuvala atamamış olmasından duyduğu sıkıntı ve sıkışmışlıktan kaynaklanıyor. “Ukrayna’dan Tayvan’a Yeni Dünya Düzeni 1” başlıklı yazımda bu konuya değinmiştim. O yüzden burada tekrar etmeyeceğim.
Çin yönetimi ABD’den gelecek çeşitli güç gösterileri, kuşatma-yalnızlaştırma girişimleri, kışkırtmalara karşı uzun zamandır hazırlıklı. 25.04.2021 tarihinde BirGün’de yayınlanan “Bıçak sırtındaki ABD-Çin ilişkileri” başlıklı yazımda Çin’in bu farkındalığından söz etmiş ve stratejisini ÇKP kaynaklarından alıntı yaparak şöyle özetlemiştim: “Çin, vahşi bir rekabet söz konusu olsa bile, Çin-ABD ilişkilerini istikrarlı bir çerçeveye kavuşturmak için çabalamalıdır. ABD’ye karşı mücadelenin tek bir hamleyle sona ermesini bekleyemeyiz. Durumu ancak artan gücümüzü biriktirerek istikrarlı hale getirebilir ve sonunda durumu tersine çevirebiliriz. Bu zor bir süreç olacaktır. Anlık tatmin aramaktansa zorluklara dayanıklı olmalıyız. Çin ve ABD bu oyunu ne kadar uzun süre oynarsa, ABD’nin dayanma olasılığı o kadar azalacaktır.” Bu paragrafta özetlenen ÇKP stratejisini Tayvan sorununa şöyle bağlayabiliriz: ABD’nin gücünün iyice zayıfladığı gün Tayvan sorununun da çözüleceği gün olacaktır.
Çin askeri yolla çözümü sadece bir ayrılık-bağımsızlık ilanı/girişimi durumunda kullanmayı düşünebilir. Böyle bir provokatif girişim olmadığı sürece “Barışçıl Birleşme” çözüm yolunu izlemekte ısrarcı olacaktır. Çin devlet aklının (ÇKP) sabrı ve hiç umulmadık durumdan bir uzlaşma veya müzakere noktası çıkarma becerisi gerçekten takdire şayandır. Yeter ki işler savaşın kaçınılmaz olduğu bir sürece evrilmesin.
Bu konuda son bir not olarak şunu da eklemeliyim: ÇKP müktesebatında, batı kapitalizminin dezenformasyon kaynaklarının yaydığı yalanın aksine, halkı düşman görmek ve kendi halkıyla savaşmak yoktur. Çin ülkesinin bir parçası olarak gördüğü Tayvan (halkı) da Çin için düşman kategorisinde değildir. Düşman, işbirlikçi, hain gibi ağır ifadeler son derece dikkatli ve ancak çok sınırlı sayıda kişi için kullanılır. ÇKP, kendini Çin halkının temsilcisi sayar ve ona hizmet etmek, refah ve güvenliğini sağlamakla görevli kabul eder. Bunlar kulağa hoş gelen laflar gibi görünse de, ÇKP için anlamı ve değeri olan ilkelerdir. Yazılarımı okuyanlar ÇKP ruhundaki komünist müktesebat hafife alınmamalıdır dediğimi hatırlayacaklardır.
Çin’in “barışçıl yeniden birleşme” çözümü
Peki, ÇKP’nin “barışçıl yeniden birleşme” çözümü-stratejisi ne anlama geliyor? Bu konuyu, anlaşılmayı kolaylaştırmak açısından birkaç başlık halinde özetlemek istiyorum.
- Tek halk olma bilinci:Öncelikle, Çin yönetimi, anakara ve Tayvan’ın birleşmesi derken, sadece iki kara parçasının siyasi birleşmesinden söz etmiyor. Çin halkının birleşmesinden, birlik-bütünlüğünden yani tek halk olma bilincinden bahsediyor. Dolayısıyla, yeniden birleşmenin yolu kendi halkıyla kavga-gürültü veya savaş değil.
- İçeriden dönüşüm: ÇKP, Çin’in de desteği ve kolaylaştırıcılığıyla, Tayvan’da içeriden bir dönüşümün gerçek çözüm olacağına inanıyor. Bu dönüşüm, Tayvan halkının “Çin ile yeniden birleşmenin başta ekonomi, toplumsal refah olmak üzere birçok açıdan Tayvan’ın çıkarına olduğuna inanmaları, bu gerçeği kabul etmeleri ve Çin’e güvenmeleri” anlamına geliyor. Burası, birleşme konusunda daha ileri adımların atılacağı nokta.
- Ayrılıkçıların ayrıştırılması:Bu politika bağımsızlıkçı-ayrılıkçıları Tayvan halkından ayrıştırarak yalnızlaştırmayı ve zayıflatmayı amaçlıyor -ki Çin yönetimi ayrılıkçılarla baş etmek konusunda HK’da epeyce deneyim kazandı. Bu kişiler Tayvan yöneticileri de olabilirler, iş insanları da, akademisyen vs de. Örneğin geçen yıl, Çin Devlet Konseyi Tayvan İşleri Ofisi, Su Zhenchang (Tayvan Başbakan), You Xikun (Milletvekili) ve Wu Zhaoxie (Tayvan Dışişleri Bakanı) gibi bağımsızlık yanlılarına karşı yaptırım uygulamaya başladı ve bu insanların ve ailelerinin anakaraya girmesini yasakladı.
- Ekonomik ilişkiler-çıkarların birleştiriciliği:Tayvan’ın milli gelirinin yüzde 80’inine yakınını Çin’de yerleşik/üretim yapan Tayvan firmalarının Çin pazarındaki satışları ve dünyaya yaptıkları ihracat geliri oluşturuyor. Yani Tayvan’ın kişi başına 40 bin dolara yakın milli geliri Çin’de yerleşik Tayvan firmalarından geliyor. Çin hükümetinin sağladığı avantajlar ve Çin pazarının büyüklüğünün cezp ediciliği nedeniyle gittikçe daha fazla sayıda Tayvan firması Çin’e yerleşiyor. Daha ilginç olan ise, Çin yönetiminin sunduğu özel avantajlar nedeniyle, giderek artan sayıda genç Tayvanlı yatırım yapmak için Çin’i tercih ediyor.
Ayrılıkçı Tayvan hükümetini destekleyen, finanse eden firmaların Çin’de yatırım yapmalarına veya Çin ile ticari ilişkiler kurmalarına izin verilmiyor. Son günlerde ithalatı yasaklanan ürünler işte bu tür Tayvan firmaların malları. 1.4 milyar nüfusa sahip burnunun dibindeki bir büyük pazardan yoksun kalmak bir firma için ciddi kayıp ve büyük bir ceza.
40 bin dolar gibi büyük bir milli gelir Tayvan’ın bir refah ülkesi olduğu anlamına gelmiyor. İşsizlik artıyor ve Çin’de çalışan Tayvanlı sayısı giderek yükseliyor. Çin’de insanların geliri yükselirken Tayvan’da düşüyor. Bu büyük milli gelire rağmen Tayvan eskiyen altyapısını yenileyemiyor veya yenilemekte zorlanıyor. Çünkü o dudak uçuklatan milli gelir Amerikan silah tekellerine akıyor.
Sonuç yerine
ABD emperyalizmi iki sorunu (Ukrayna ve Tayvan) yaratmak ve kaşımak konusunda neredeyse aynı stratejiyi izlese de, Rusya ve Çin’in sorunu ele alma ve çözüm üretme yöntemleri arasında büyük farklılıklar var. Çin, Rusya’dan farklı olarak, dünyanın her bölgesiyle ciddi düzeyde ticari ilişkileri olan çok büyük bir ekonomik güç. Bu derin ve güçlü ekonomik ilişkiler ve Çin’in kendi tanımıyla “Sorumlu ve barışçıl bir dünya gücü olmanın yüklediği sorumluluk” Çin’in farklı bir sorun çözme yöntemi benimsemesini zorunlu kılıyor.